"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ahir zamanda şahıslar değil heyetler söz sahibi olmalıdır

17 Ocak 2022, Pazartesi
Gebze Yeni Asya Temsilciliği tarafından düzenlenen “Ahirzaman’da Risale-i Nur ve Nur Talebelerinin İfa Ettiği Vazifeler” isimli Yetişkinler Okuma Programında “Fihrist Risalesi” nazarlara sunuldu.

YENİ ASYA - GEBZE

Gebze Yeni Asya Temsilciliği tarafından, Yeni Asya Neşriyat tarafından yeni yayınlanan Fihrist Risalesi eserinin son kısmında neşredilmiş olan Takriz başlıklı mektup muhteviyatından ve Beşinci Şuâ’nın Ondokuzuncu Meselesi’nin şerh edildiği bölümden hareketle “Ahirzaman’da Risale-i Nur ve Nur Talebelerinin İfa Ettiği Vazifeler” isimli Yetişkinler Okuma Programı yapıldı. Faaliyette seminer ve müzakereli derslerle Bediüzzaman Said Nursî Hz.nin ahir zaman için siyaset, diyanet, saltanat ve cihad âleminde ortaya koymuş olduğu esaslar ve prensipler konuşuldu.

Programın ders kısmında Raif Çökren ve Mahmut Çökren Risale-i Nur’dan muhtelif yerleri okuyarak mehdiyete dair önemli noktalara değindiler.


Mahmut Çökren

Risale-i Nur’da geçen “Beşinci Şuâ’nın On Dokuzuncu Meselesinde o Âl-i Beyt’ten olan Seyyid Zâtı Muntazır’ın cümle-i vezâifinden olarak, 1. Siyaset âleminde, 2. Diyânet âleminde, 3. Saltanat âleminde, 4. Cihad âleminde olmak üzere icrâ ettiği vazife daireleri Risale-i Nur’un tarihçe-i hayatıyla tam müşâbeheti ve iltibassız tevafukâtı çok ehemmiyetlidir” ifadelerinden hareketle dört başlık altında sunumlar gerçekleştirildi.


Raif Çökren

Ahir zamanın haritası

İlk olarak Eğitimci Muhammed Said Önder, “Ahir Zamanın Siyasî Yol Haritası” isimli sunumunda Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin 1908 ile 1918 yılları arasında çeşitli eserleriyle ortaya koyduğu ahir zamanın siyasî programını belirtmeye çalıştı. Bu manada “Allah’a hakikî abd olan başkalara abd olamaz. Birbirinizi, Allah’tan başka kendinize Rab yapmayınız.” âyet manalarından hareketle en birinci prensibin hürriyet olduğunu ifade etti. Yine Münâzarât’tan yapılan istifade ile ahir zamanda devlet yönetimi anlayışının hürriyetçi ve de buna bağlı olarak meşrûtiyet /cumhuriyet gibi sistemlerle yapılması gerekliliği üzerinde duruldu.

Tek adama dayalı sistemlerin keyfi muameleleri ortaya çıkaracağı, suiistimal edilmeye çok uygun bir zemin olduğu ve buna bağlı olarak da zulümleri ortaya çıkaracağı ve İslâmiyet’i zehirleyeceğini söyleyen Önder, meşrûtiyette ise şahıs değil şura kararlarının esas alınacağını, keyfi muamelelere göre değil kanunlara göre hareket edileceğini, dayanak noktasının hak olduğunu belirtti. Bu minvalde ise milletvekillerinin hür olması gerektiği, parti başkanları tarafından belirlenmeleri yerine bizzat halk tarafından belirlenip seçilmesinin gerekliliği üzerinde durdu. Böylece hükümetin hizmetkâr olarak kabul edilmesinin sağlanacağı vurgulayarak sözlerine son verdi.

Diyanet âlemindeki program

Araştırmacı Yazar Ali Demir ise “Ahir Zamanda Ahkâm-ı Diniye” isimli sunumunda diyanet kelimesinin “Dindarlık, ahkâm-ı dîniyeye tamamiyle riayet” manasına geldiğini naklederek sözlerine başladı.

Daha sonra da mehdinin diyanet âlemindeki vazifesinden ne anlaşılması gerektiği üzerinde durdu. Risale-i Nur’dan iktibaslarla ahir zamanda diyanet âlemindeki programın Bediüzzaman Hz. tarafından Haziran 1918 ile Şubat 1926 tarihleri arasında ortaya konulduğunu ifade etti. Buradan hareketle de Bediüzzaman Hz.nin bu sekiz senelik hayatını özetleyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bediüzzaman Hz.nin İslâm akademisi veya en üst dini kurul olan Darül Hikmetül İslâmiye’ye üye olması, İşarat’ül İ’caz’ın Arapçasının matbaada basılması, Rüyada Bir Hitabe adlı eserin tab’ı, Türkçe ve Arapça Hutuvat-ı Sitte adlı eserinin yayınlanması, TBMM’de namaz temalı 10 maddelik beyanname neşretmesi, Tabiat Risalesi’ni Arapça neşretmesi, Mesnevî-i Nuriyenin telifi bu programın anlaşılması açısından son derece önem teşkil etmektedir.” 

Demir, Bediüzzaman Hazretleri’nin diyanet işlerinin şahıs değil bir heyet tarafından deruhte edilmesi gerekliliğini 1920 yılında Sünûhat Risalesi’nde teferruatıyla izah ettiğine dikkat çekerek ahir zamanda dini hizmetlerin şahs-ı manevinin teşekkül ettirilmesi ile tesirli olabileceğini de belirtti.

MaddÎ değil, manevÎ saltanat 

Eğitimci Ali Akkaya ise “Risale-i Nurun Saltanat Âlemindeki Vazifesi” isimli sunumunda saltanat deyince aklımıza şaşaalı sarayların, gösterişli yöneticilerin geldiğini, fakat Risale-i Nur’un namzet olduğu saltanat âleminin maddî değil manevî saltanat olduğunu ifade etti. Bu durumun net olarak Hasan Feyzi’nin Fihrist Risalesinin sonunda yer alan ‘takriz’ bölümünde ifade edildiğini belirtti. Buradan da hareketle Risale-i Nur’un manevî saltanatın sultanı olduğunu ifade eden Akkaya, Bediüzzaman Hz.nin bütün mesaisini iman hakikatlerini neşretmeye sarf ettiğini söyledi. Akkaya Risale-i Nur’dan yaptığı çıkarımlarla manevi saltanatın maddî saltanattan daha önemli olduğunu, “neşri hakaik-i imaniye” hizmetinin manevî saltanatla olacağını ifade etti. Hz. Ali (ra), Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) gibi isimlerin maddî saltanatı terk edip manevî saltanatın halifesi olduklarını; Bediüzzaman Hz.nin de maddî tekliflere itibar etmeyerek tüm mesaisini iman hakikatlerine ayırarak onların yolunu takip ettiğini söyleyerek şunları dedi: “Risale-i Nur’a, Hz. Hasan’ın yarım kalan hilâfetinin bir mütemmimi olarak baktığımızda, bu zamanda manevî saltanatın sultanı olduğunu görürüz. İman esaslarına saldırıldığı bir zamanda imana susayan gönüllere bir ab-ı hayat bahşetmiştir ve kalblerin bir sultanı olmuştur.”

Ahir zamanda cihad

Araştırmacı Yazar Osman Yiğit “Ahir Zamanda Cihad” başlıklı sunumunda ahir zamanda yapılacak olan cihad vazifesinin Kur’ân’ın ilk nazil olmaya başladığı dönemdeki gibi olacağını nazara vererek sözlerine başladı.

Yiğit, Kur’ân’da cihad ile ilgili ilk âyet Mekki bir âyet yani Kur’ân dâvâsı manevî cihad ile başlamış ve yine onunla hitama erecek, dedikten sonra cihad kelimesinin ‘cehd etmek, yani bireyleri Allah’a yakınlaştıracak her türlü faaliyet için gayret edip çaba göstermesi’ manasına geldiğini söyledi. Birilerinin kasıtlı bir şekilde cihad kelimesini maddî güç ve silâhlı mücadele olarak manasını daraltmaya çalıştıklarını ve devamlı onu çağrıştırıcı faaliyetlerde bulunduklarını ifade etti. Cihadın maddi ve manevi olmak üzere iki manası bulunduğunu ifade ederek konuşmasına şöyle devam etti: “Maddî cihad hadislerde küçük cihad; manevî cihad ise büyük cihad olarak tarif edilmektedir. Manevî cihadda ‘cehalet-zaruret-ihtilâf’ ile silâh yerine keskin delillerle mücadele edilmelidir. Bu mücadele de kıyamete kadar Kur’ân hizmetkârlarıyla devam ettirilecektir. Harici cihad vazifesinde de medeni insanlarla ikna ile yapılması edilmesi gerekmektedir.” 

Yiğit, Risale-i Nur Külliyatı’ndan; manevi/büyük cihadın nasıl yapılacağı, bu vazifeyi yapanların hangi metotları kullandığı, bu cihadı yapanların nasıl bir ahlâk ve evsafta olması gerektiği ve ehl-i dalâlete karşı nasıl galebe edileceği konuları etraflıca işleyerek sunumunu sonlandırdı.Programda katılımcıların da iştiraki ile bu çok ehemmiyetli vazifeleri yerine getirebilmek için ve de büyük bir ordu kuvvetinde olmak için şahs-ı mânevî teşekkül ettirmek gerektiği ifade edildi. Şahs-ı manevinin teşekkülü için de tesanüde ihtiyaç olduğu, tesanüdü temin için de gerekli şartın istişare-meşveret-şûrâ olduğu ifade edildi. ‘Tesanüdü bozup birbirleriyle uğraşanların müsbet hareket edemeyeceği’ hakkındaki ikazı nazara almak gerektiği vurgulandı. Ahirzamanda şahs-ı manevî şeklindeki karşımıza çıkan ehl-i dalâlete karşı mücahede için ehl-i iman cephesinin de şahs-ı mânevî teşekkül ettirmesi gerekliliği ve şahıslar yerine bu vazifeleri heyetler vasıtasıyla yürüterek hayır ve şer cephesinin muvâzî  yapıp mânevî cihad vazifesinin aksatılmadan yürütülmesi gerektiği söylendi. Bu devirde şahs-ı maneviye karşı deha derecesinde şahıslar da olsa yenik düşeceği ise Risale-i Nur’dan bahisler nazara verilerek vurgulandı. Program ehl-i imanın manevi ordusunda keyfiyetli birer aza olarak gayret içerisinde bulunulması temennisiyle sona erdi.

Okunma Sayısı: 1663
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı