"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Türkiye ekonomik bağımsızlığını biraz daha kaybedecek

01 Ocak 2018, Pazartesi 11:53
E. Hazine Müsteşar Yardımcısı ve AÜ SBF ve Başkent Üniversitesi İİBF yarı zamanlı öğretim görevlisi R. Hakan Özyıldız, "Türkiye’nin Sıcak Para Macerası" konulu yazısında Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığını biraz daha kaybedeceğine dikkat çekti.

Türkiye'nin doğrudan yatırım alamadığına dikkat çeken E. Hazine Müsteşar Yardımcısı R. Hakan Özyıldız'ın yazısının bir bölümü şöyle:

Ekonomistler için nominal büyüklüklerden çok reel göstergelerin daha önemli olduğu gerçeğinden hareketle konuya yaklaşınca, dar tanımlı sıcak paranın milli gelire oranına bakmak gerekiyor. 1996’da milli gelire oranı %9’larda olan sıcak para bu yıl içinde %25’e yaklaştı.

Neden Türkiye?

Artık sıcak paracıların neden Türkiye’ye bu kadar ilgi gösterdiklerini sorgulamamız gereken yerdeyiz? Bunu anlayabilmek için ülkeler itibariyle nominal faizlere bakalım. 

10 yıl vadeli tahvil faizi (%)

Japonya 0,03

Almanya 0,35

İngiltere 1,27

ABD 2,35

Çin 4,00

Hindistan 6,94

Rusya 7,70

Brezilya 10,12

Türkiye 12,78

Kaynak: www.tardinge.cenomics.com

ABD, İngiltere, Japonya, Almanya’da yatırımcıların gelirleri yerlerde sürünüyor. Oralardaki reel faizleri hesaplamak isterseniz negatif olduğu da görülecek. Oysa Türkiye’deki nominal faiz %12,78. İşte bu fark sonucunda yabacılar yüksek gelir elde edebilmek için parasını Hazine’nin çıkardığı devlet iç borçlanma senetlerine yatırıyor.

Tekrarlamakta yara var. Yüksek faiz, zamanı geldiğinde, sıcak paracının getirdiğinin üstüne bir de dövizle faiz geliri ödemesi yapmak demek. Burada 

1285 hayati bir sorunla karşı karşıya kalınıyor: Faiz ödemek için gereken döviz nereden bulunacak? Cari açık verdiğimiz için ihracat ve turizm gelirleri ithalata yetmiyor. Döviz basamayacağımıza göre tek yol dışarıdan borçlanmak oluyor. Diğer bir deyimle, sadece yatırım, ithalat yapmak için değil sıcak parayı mutlu etmek için de ekonomi dış borç sarmalına giriyor.

Bu sarmalın sonucunda ekonomi yabancı yatırımcılar açısından bir “trade market” haline dönüşüyor.

Ne demek biraz açalım. Bir yükselen piyasa ekonomisi eğer doğrudan yatırım (istihdam yaratan fabrika) yapılacak bir yapıda ise orada orta/uzun vadeli yatırım kararları veriliyor. Güvenilir, hukukun üstünlüğünün sağlandığı, teşviklerin yeterli olduğu ekonomilere yeni ve istihdam sağlayan, ithalatı azaltan doğudan yatırımlar geliyor.

Ancak, finansallaşması ve dolayısıyla dolarizasyonu yüksek, sıcak paraya dayalı ekonomilerde, doğrudan yatırım yerine, sadece para ve sermaye piyasalarında işlem (trade) yapılabilecek bir ekonomi gözüyle bakılıyor. Yani o ülke “investment market”/yatırım pazarı olmaktan çıkıyor “trade market” kategorisine giriyor. Döviz sahipleri, yatırımlarını en fazla bir yıllık bir vadeyle yapıyorlar. Çoğunluğu da, hedge (sigorta) edilmiş borsa ve para piyasası işlemleri oluyor. Sıcak paracıların tercihlerini, kurların aşırı yükselmesini engellemek adına yüksek tutulan faizler belirliyor. Doğal olarak yüksek getirileri çok seviyorlar. Yüksek faiz ortamı devam ettiği sürece o ülkede “trade” yatırımlarını devam ettiriyorlar.

Bağımsız Para Politikası Mümkün Mü?

Ortam böyle iken, Türkiye’nin döviz ihtiyacı her yıl büyüyor. Örneğin 2018 yılında 210 milyar dolar bulunacak. Bunun sadece 40 milyar dolaklık bölümü cari açığın finansmanı, kalanı ödenecek dış borçlar için.

Sıcak paraya bu kadar bağımlı iken, dünyada faizlerin yükseldiği, ucuz ve bol dövizin azalmaya başladığı bir döneme girdik. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) nin bir raporu şöyle başlıyor: “küresel olağanüstü düşük faiz oranları dönemi sona eriyor.”

Benzeri bir saptama Merkez bankalarının üst kuruluşu olan BIS (Bank for International Settlements) 2017 yıllık raporunda da yer alıyor. Rapor, dünya ekonomisinde dört ana riske dikkat çekiyor: Yükselen enflasyon merkez bankalarını parasal sıkılaştırmaya zorlayacak. Böylesi bir gelişme finansal sektördeki stersi artırır. Büyüme yavaşlayabilir. Bunlara bir de ticarette korumacılık eklenirse büyüme büyük darbe yiyebilir.

Özetle, gelecek dönem dövizdeki paradigmanın değişim dönemi olacak. Eğer savaş gibi çok beklenmeyen olaylar yaşanmazsa, dünyada döviz azalacak, pahalılaşacak. Buna karşılık bizim döviz ihtiyacımız azalmıyor. Yani ihtiyacımız olan dövizi, dünyada yükselmekte olan faiz ortamında bulabileceğiz.

Buna bir de bölgemizdeki jeopolitik riskleri, içerideki OHAL, 2018-19 seçimleri, hukukun üstünlüğü sorunu gibi riskleri de ekleyin. O zaman, nominal faiz = enflasyon + getiri + riskler denklemine göre faiz talep eden sıcak paracı, bugünkünden daha yüksek faiz isteyecektir.

Yeri gelmişken artık TCMB’nin faiz politikasını enflasyonla mücadele aracı olarak kullanamadığını belirtmekte yarar var. İthalata bağımlı girdiler ve dövize bağımlı kredi maliyetleri sonucunda, TL faizlerinin fiyatlama ve diğer ekonomik kararlarda etkisi oldukça azalmıştır. Bilindiği gibi, TL faizinin enflasyon sepeti içindeki gıdaya, kiraya ve ulaştırmaya istendiği kadar etkisi yoktur. Buna karşılık, sıcak para yatırımlarının getirileri üzerinden döviz kuruna etkisi olduğundan, politika faizleri enflasyondan çok kuru yönlendirmek için kullanılmaktadır.

Kısacası yukarıda özetlenmeye çalışılan yurt dışı ve içi etkiler, içerideki faizleri zorlamaya başlayacaktır. Yanı sıra bir de diğer ülkelerle faiz rekabeti başlar ve onlarda faizler yükselirse, Türkiye ekonomisi de bu rekabete uyum sağlamak için faizleri yükseltmek zorunda kalacaktır.

Zaten sürdürülebilir büyüme sorunu yaşayan ekonomi, yükselen faizlerin negatif etkisini mutlaka hissedecektir. Diğer bir deyimle, kendi iç dinamikleri için üretken ve istihdam yaratan yatırımlara ihtiyacı olan, faiz düşürmesi gereken Türkiye, sıcak paracıyı mutlu etmek için faiz yükseltmek zoruna kalacaktır.

Yani ekonomik bağımsızlığını biraz daha kaybedecektir.

(Kaynak: http://politics.ankara.edu.tr)

Okunma Sayısı: 2418
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı