"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir demet çiçek...

23 Kasım 2014, Pazar
Zamanın sesi ve sözü Isparta’dadır...

Bu ikinci Isparta hayatıdır. Koca sultan yaşlanmıştır. İlk hayatında yaşadığı hayat halleri onu oldukça ezmiştir.
Harb-i  umumîler. Esaretindeki keşmekeşlikler. Dehrin vermiş olduğu elemler. Şan ve şerefin neticesiz hüzünleri.
Hapishanelerin getirdiği maddî sıkıntılar. Mânâsız tarassut ve tahakkümler. Mahkemelerdeki müdafaalar.
Isparta’yı çok sevmişti Bediüzzaman…
Tarihî olarak ispat edemiyordu, ama asıl memleketinin Isparta olduğunu belirtiyordu.
“Üç cihet ile Ispartalı” olduğunu söylüyordu. “Taşıyla ve toprağı ile mübarektir” diyordu Isparta’ya…
İlk nefiy yeri olan Burdur’dan Barla’ya getirilmiş, sekiz yıl kaldığı ve hiçbir tarafa gitmediği bu beldeden, Eskişehir hapsinden sonra Kastamonu’ya  nefyedilmiş, burada sekiz yıl kalmış, Denizli hapsinden beraatten sonra Emirdağ’a mecburî ikamete tabi tutulmuştu. Burada da çok sıkı takip altında hayatı devam ediyordu. Nihayet bu sıkı ve sıkıcı halin sonunda Afyon Mahkemesi ve en uzun hapis hayatını burada yaşıyordu.
O yıllarda sadece yanında Ceylan kalır ve Üstad’a yardımcı olurdu. Afyon hapsinden sonra bu halkaya bazı has talebeleri de dahil olacaktı..
Birkaç ay Afyon’da küçük bir mekânda kalan Bediüzzaman, tekrar Emirdağ’a mecburî ikamete gönderildi.
Çok partili siyasî hayata geçilmesi ile bir nebze nefes alan Üstad Hazretleri, Isparta’da bir Dershane-i Nuriye açılmasını arzu eder. Uzun araştırmalar neticesinde, çarşıya yakın bir mevkide, Fitnat Hanım’ın evi kiralanır.
Dubleks olan bu mekânda başta Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Tahiri Mutlu, Bayram Yüksel daha sonra Hüsnü Bayram bu nur halkasına dahil olur.
Artık  bu dönem üçüncü Said dönemidir…
Risaleler teksir ile çoğaltılıyor, hatta matbaalarda basılma teşebbüsleri kendini gösteriyordu..
Isparta şenlenmiş, her Ispartalının ona gösterdiği hüsnü teveccüh bu şehrin her şeyine sirayet etmişti. Her geliş ve gidişlerde otomobili bekleniyor, çocuklar ve gençler arkasından koşuşuyordu.
Gül beldesinin gülleri açmıştı.
Isparta’nın  kahramanları; Sav, Barla, İslamköy, Atabey, Bedre ve nice köy ve sakinleri bir üniversitenin şubeleri gibi olmuştu.
Nur iskele memurları, sahipler, varisler ve haslar, hasların hasları...
Isparta gül gülistana dönmüştü.
İşte bu  haller devam ederken küçük kız Saliha’nın babası Ahmet Efendi de Üstad’ın talebelerindendi.
Ahmet Hoca’nın evine de nurun muhabbeti sirayet etmişti. Nurlar okunuyor, Nurlar dinleniyor, Nurlar yazılıyor, Üstadın  gidiş ve gelişleri Ahmet Efendi’nin evinden görülüyordu.
Saliha yerinde duramıyor, Üstad’a sevgi ve minnettarlıklarını göstermenin telâşı içinde idi. Sonra bir vesilesini bulmuştu. Mahalle arkadaşlarını topladı ve:
“Arkadaşlar Üstadımıza en güzel çiçek ve güllerden toplayıp kendisine takdim edelim” dedi. Bu görüşü arkadaşları kabul ettiler. Hep beraber kırlara giderek en güzel çiçek ve gülerden topladılar. Hatta gül çiçeklerinin dikenlerini de ayıkladılar. Herkesin topladıkları çiçek ve gülleri bir top haline getrdiler. Sevinç içinde mahallelerinin yolunu tuttular...
Nihayet Üstadın evinin önüne geldiler. Hepsinin kalpleri pır pır atmaya başladı. Saliha kapıyı yavaşça çaldı. İçeriden bir Nur Talebesi kapıyı açtı.
“Buyurun çocuklar!”
Saliha söze başladı:
“Bizler Üstadımızı ziyaret edip bu topladığımız güller ve çiçekleri kendisine takdim etmek istiyoruz.”
Bu hallerini mütebessim bir sima ile karşılayan Zübeyir:
“Peki siz biraz bekleyin ben Üstadımıza haber vereyim” dedi.
İçeri giden Zübeyir:
“Üstadım mahallenin kız çocukları sizi ziyaret edip, kırlardan topladıkları gül ve çiçekleri takdim etmek istiyorlar.”
Bu tavrı tebessüm ile karşılayan Üstad:
“Gelsinler bakalım” dedi.
Hemen kapıya koşan Zübeyir çocukları içeriye dâvet etti. İşte tam bu anda kalp atışları daha da fazlalaşmıştı. Ve nihayet içeri girdiler.
“Selamünaleyküm Üstadımız”
“”Aleykümselâm, Sizler hoş geldiniz”
Her biri nezaket içinde Üstad’ın elini öptüler ve topladıkları gül ve çiçekleri arkadaşları namına Saliha, Üstad’a takdim etti ve: “Üstadım bunları arkadaşlarım ile size kırlardan yeni toplayıp getirdik” dedi.
Bu hale Üstad çok sevindi..
“Çok teşekkür ederim, beni çok duygulandırdınız, sizler masum ve günahsız olduğunuz için duâlarınız makbul olur, bana çokça duâ ediniz. Anne ve bablarınıza, kardeşlerinize  selâm söyleyiniz. Bu güzel hediyenizi ahir ömrüme kadar unutmayacağım.” dedi.
Ve onları uğurladı. Her biri sevinç için de idiler. Üstad’ı yakından görmenin mutluluğunu yaşadılar..
Koşarak evlerine gittiler ve Üstad ile görüşmenin sevincini aileleri ile paylaştılar. Küçücük gönülleri huzur ve mutluluk ile dolmuştu..
Üstad:
“Zübeyir bu gül ve çiçekleri su ile bir kavanoza koy hemen solmasınlar.” dedi. Günlerce bakıp Üstadımız bu güzel gül ve çiçekleri tefekkür etti.
Yıllar geçtiği halde Saliha ve arkadaşları bu anı unutamadılar...                                                                        

Raşit YÜCEL / [email protected]

 

Okunma Sayısı: 3115
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı