"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Çanakkale silahla geçilememişti

18 Mart 2015, Çarşamba
100 yıl önce Çanakkale geçilemez dedirtmiştik!

Çanakkale Savaşı ve zaferi 1. Dünya Savaşının ilk yılı içinde yer alan ve Türk Milletinin hayatı ve tarihinde en önemli dönüm noktalarından birisidir. Çanakkale Savaşları hem sebepleri ile hem de bizim kazanmamız dolayısıyla sonuçları itibari ile bir taraftan Türk tarihinin diğer taraftan dünya tarihinin en önemli olayları arasında yer alır. Günümüze kadar dünyanın şekillenmesinde baş rolü oynayan siyasî ve askerî olayların başında gelir.

Çanakkalenin zaferden önceki önemi şuradan bellidir ki itilâf devletlerinin en başta gelenleri olan İngiltere ve Fransa,   bütün güçleriyle bu cepheye yüklenmişlerdir. Eğer kazansaydılar Rusya’ya yardım etmek suretiyle, bu devletin imparatorluk halinde devamı sağlanacağı gibi; Osmanlı devletinin en önemli toprakları daha 1915’lerde ele geçirilecek, kendi aralarında taksim edilecek, Osmanlı Devleti ve Türk Milleti tarih sahnesinden silinebilecekti. Çünkü Avrupalıların hedefi Türklerin Anadolu’ya adım atmalarından itibaren (1071), bizi Anadolu’dan atmak Orta Asya’ya sürmektir. Hatta mümkün olsa imha etmektir.

Çanakkale, 35 mil uzunluğunda bir boğaz.....

Dünya’nın stratejik önemi olan sayılı noktalarından biri....

İstanbul’un dış kapısı sayılan bu boğazı üç, bilemediniz dört saatte geçmek mümkün....

Ne var ki, 100 yıl önce, İngiliz ve Fransız donanması, bu boğazı, değil 3-4 saatte, 3-4 günde, hatta 3-4 haftada da geçemedi. Boğazın iki yakasında sıralanan istihkâmları, tabyaları, topları siperlerde vatanı bekleyen kahraman Mehmetçiği, hesaba katmamıştı.

Ertesi sabah, İstanbul açıklarında olacağını, bütün dünyaya ilân eden ortak donanma buradan kolay kolay geçemeyeceğini, ancak 18 Mart günü gemilerinin çok önemli bir kaçını, hem içindekilerle birlikte Çanakkale sularına gömdüğü zaman anladı. Bu kez müttefikler gece demediler, gündüz demediler, Türk’ün üzerine mermi yağdırarak bu sulardan geçeceklerini sandılar. Yine de geçemeyip, perişanlık içinde Limni’ye, İmroz’a, Bozcaada’ya sığındılar.

Fakat, maalesef, o günden sonraki gelişmeler neticesinde üzüntüyle belirtelim ki Çanakkale düşmüş ve artık Çanakkale geçilmiştir.

Geçmişte, geçilmediği, geçilemeyeceği ile medar-ı iftiharımız olan Çanakkale, gerçekten de, maddî sahada, denizde, karada ve havada, düşmanlarımız tarafından geçilememiştir. Silâh zoruyla geçemedikleri Çanakkale’yi ifsad komitelerinin müfsid silâhları ile geçmeye başladılar ve başardılar.

Çanakkale Zaferimiz ve 1. Dünya Savaşı sonrasında Churchill’in görüşü de bu fikri destekler ve tamamlar mahiyettedir. Çünkü, Churchill sorguya çekildiği vakit İngiliz Parlamentosunda kürsüye gelir, ellerini arkasına koyar ve şöyle konuşur: “-Evet biz Çanakkale’de galip gelemedik ve yenildik. Fakat Türkleri nasıl yeneceğimizi öğrendik. Bundan sonra tatbik edeceğimiz metodlarla, onları yeneceğiz!” der ve arkasına koyduğu elini öne çıkarır, havaya kaldırır ve bir kitap göstererek şöyle der: “Bu kitap var ya! Bu Kur’ân’dır. Türklerin, Müslümanların kutsal kitabıdır. Onlar Güç ve kuvvetlerini bu kitaptan alırlar. Onlar, bu kitaba bağlı oldukları müddetçe, biz onları yenemeyiz. Ne zaman onları bu kitaptan uzaklaştırırsak o zaman onları yeneriz. Bu savaşta, hem bunu öğrenmiş, hem de onları bu kitaptan uzaklaştırmanın yollarını öğrenmiş bulunuyoruz. Şimdi-bundan sonra tatbik edeceğimiz metotlarla, onları bu kitaptan uzaklaştıracağız. Onları kendi silâhlarıyla vuracağız.” mealinde sözler söyler.

Bundan sonra, bütün Türk ve İslâm ülkelerinde, onların dediği şekilde uygulamalar başlatılır. Ve o günden bu güne, öyle bir faaliyet gösterirler ki, aradan geçen zaman içindeki, onların dediklerinin gerçekleştiğini görmekteyiz. Demek ki, Çanakkale, maddî cephede geçilememiştir, ama manevî cephelerden büyük yaralar almış ve geçilmiştir.

Şimdi, bu durumu dikkate alarak, o gün Çanakkale’de nasıl bir savunma yapmışsak, bugün de aynı silâh ve mühimmatla, yani Kur’ân ve iman gücü ile yeni bir savunmaya ihtiyacımz var. Yer yer kırılan mânevî müdafaa hatlarını onarmamız ve takviye etmemiz gerekmektedir.

Gerçi, bu konuda gayret gösterenler çoktur. Fakat, büyük bir çoğunluğu, ferdi, birbirinden kopuk, birlikten mahrum vaziyette olduğundan, arzu edilen savunma hattı kurulamamaktadır. Bu bakımdan, himmet ve gayretlerimizi birleştirmeye ve savunma hatlarımızı bu sayede kuvvetleştirmeye ihtiyacımız vardır. Bunu yapamazsak, “birleşemeyen su damlaları gibi”, dağılmaya, bölünüp parçalanmaya mahkûm oluruz. Bunu yapabilmek için ehl-i imânı ve ehl-i hamiyeti, bu hayâti ve savunmayı yapmak üzere, her sahada maddî ve mânevî ittihada ve savunmaya dâvet ediyoruz. Bugünden tezi yok, bunu sağlamak için, milletçe bir kampanya içine girmeliyiz. Yoksa, imân kalemiz büyük tehlike karşısındadır. Tedbir almazsak ve gayret göstermezsek  bu taarruzlara dayanamaz. Bu kale yıkılırsa, daha başka tutunacak dalımız, sığınacak kalemiz yoktur.

Bu destanın 100. Yıldönümü münasebetiyle şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhlarına Allah rızası için birer Fatiha okuyalım.

Emekli Öğr. Gör. Ali Asmaz / Tarih Bilim Uzmanı

Okunma Sayısı: 693
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı