"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Dedeler vardı elinde tesbih, dedeler var elinde kumanda!

01 Mart 2015, Pazar
Her çocuğun küçücük kalbinde yatan, dinî bilgiler veren ve hikâyeler anlatan bir dede portresi vardır. Dede dediğimiz zaman aklımıza ilk gelen; elinde tesbihi, başında sarığı veya takkesi olan, ak sakallı bilge insanlardır.

Titrek sesleri ve kalbinden gelen en derin hisleri ile Kur’ân okuyan, namazlarını kıldıktan sonra dizinin dibine oturttuğu torunlarına dinî bilgiler verip manidar hikâyeler anlatarak çocukların zihninde yer eden büyükler gelir akla. Bu günkü büyüklerin bir çoğu, ilk defa dedelerinin elinden tutarak camiye gitmişler, onları taklit ederek namaza başlamışlardır.

Bundan otuz-kırk yıl önceki dedelerin rahle-i tedrisatından geçmiş bir çok insan da bu gün kendileri dede olmuşlardır. Peki, bu günkü dedeler, acaba kendi dedelerinin yerini tutabiliyorlar mı? Onlar da torunlarının ellerinden tutup camilere götürüyorlar mı? Dizlerinin dibine oturtup, torunlarına namaz sûrelerini ve duâlarını öğretiyorlar mı? Yoksa, ellerinde kumanda ile televizyon kanallarında zaping yapıp, bilgisayar başında sosyal medyayı mı takip ediyorlar?

Elbette bu günkü dedeler içinde de kendi dedelerinin yolunda giden, onlar gibi torunlarını eğiten dedeler vardır. İşte bunlardan birisi de, Ali Dede’dir.

Ali Dede torunlarını dizlerinin dibine almış güzel dinimizi torunlarına anlatıp İmanî bahisleri Risale-i Nurlardan onlara okuyup hadisler ve vecizeler ile İlmihal bilgileri öğretiyordu. Bir yandan da eski yıllardan örnekler verip, yaşadıkları zorlu günleri torunlarına anlatıyordu. Torunları Betül, Melek ve Bahadır, dedelerini merakla dinliyorlar, ondan öğrendiklerini yaşamaya çalışıyorlardı. Ali Dede, “bakın çocuklar, bugün her şey ne kadar rahat, biz eskiden samanlıklarda gizli gizli Kur’ân öğrenirdik, bodrumlarda mum ışığında Risale yazardık. Ezanı bile açıktan okuyamazdık, her şey yasaktı, Allah’a şükür o günler geride kaldı, şimdi sizler çok şanslısınız” diyordu.

Betül dedesinin konuşmasından sonra; “evet dedeciğim ben, Melek ve Bahadır çok şanslıyız. Sen bize dinimizi ve bilmediklerimizi anlatıyorsun. Arkadaşım Rana’ya çok üzülüyorum. Rana’nın dedesi hep elinde kumandayla televizyon izliyormuş. Rana  senin bize öğrettiğin şeyleri hiç bilmiyor” diye kendilerinin ne kadar şanslı olduğunu ifade ediyordu.

Betül doğru söylüyordu. Maalesef günümüzde Ali Dede gibi dedelerin sayısı çok azaldı. Günümüzde, televizyonda dizi takip eden, internette sörf yapan dedeler görüyoruz. Hem de azımsanmayacak sayıda. Hatta, televizyonlardaki izdivaç programlarına katılarak kendine eş arayan dedeler görüyoruz. Bu dedeler ki, abdest almaya, namaz kılmaya üşenirler, ama izdivaç programlarındaki eş adayları önünde dinç görünmek için hoplayıp zıplamaktan geri kalmazlar. Bunları görünce insanın “ah dede, vah dede” diyesi geliyor. Hal böyle olunca, böyle dedelerin torunları da dedelerinin peşinden gidiyorlar. Onlar da camiden, namazdan, ibadetten uzak, son model cep telefonlarından arkadaş aramaktan başka gözleri bir şey görmüyor. Haliyle, elinden kumanda düşmeyen dedelerin, elinden cep telefonu düşmeyen torunları oluyor. 

Ey dedeler, haddim olmayarak ve sizlerden özür dileyerek sizlere hitap etmek istiyorum. Üstadımız diyor ki, “Evet, ey benim gibi ihtiyarlığını hisseden muhterem ihtiyar ve ihtiyareler! Biz gidiyoruz.. aldanmakta faide yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var.” Evet, aldanmakta fayda yok. Öyleyse bugünün dedeleri ve yarının dede adayları! Aldanmayalım. Kur’ânı dinleyelim. Ölüm hakikatini aklımızdan çıkarmayalım. Vaktimizi fuzûli meşguliyetlerle değil, faydalı ve hayırlı hizmetlerle geçirelim. 

 Ey dedeler! Siz torunlarınıza güzel bir örnek ve önder olun, onlar da size lâyık hayırlı torunlar olsunlar. Öldüken sonra da amel defteriniz kapanmasın. Sadaka-yı cariye olarak devam etsin. “İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine duâ eden hayırlı evlât.” (Ebû Dâvût)

SEMA CEYHAN ([email protected])

Okunma Sayısı: 2483
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı