Boştur boş
Faydalı işleri kötü insandan
Beklemekte boştur ummakta boştur
Sıtkı bilmeyenler olur mu candan
Sevgiyi hürmeti sunmakta boştur
Özünde bir cevher bir değer yoksa
İyiye güzele hep karnı toksa
Manalı manalı dönüp te baksa
Hakkı adaleti sormakta boştur
Tercih edilemez yanlış doğruya
Muhatap olmak var nice soruya
Allah şahit iken bütün konuya
Yanlışı doğruya yormakta boştur
Bir çizgide gitmez iyiyle kötü
Kötünün üstüne çekilmez örtü
Allasan pullasan yapsan da ütü
Kol kanat gererek durmakta boştur
Ne yapsan değişmez gerçek hakikat
Kendini gösterir hemen her saat
Hakka taraf olan edemez rahat
Sabredip beklemek kalmakta boştur
Sözün sükût olsun “gördüğün” zaman
Allah’a hep yönel, de sana ayan
Haksıza yanlışa sen olma uyan
Bil onun yanında olmakta boştur
NADİR NAZİK
***
Oku kâinatı
Çiçeğe, çicektir deyip de geçme
Çiçek kâinatın küçük modeli
İçinde saklıyor nice esrarı
Oku kâinatı çiçek diliyle
Zerreye, zerredir deyip de geçme
Rabbi zikrediyor kendi dilince
Galaksi nizamî onda hâkimdir
Oku kâinatı zerre diliyle
Bahara, bahardır deyip de geçme
Onda vardır haşrin yüz bin timsali
Ölüp sonra dirilenler haşir misali
Oku kâinatı bahar diliyle
İnsana, insandır deyip de geçme
Kudret kaleminde bir noktadır o
Ol nokta içinde gizli bin derya
Oku kâinatı insan diliyle
Dünyaya, dünyadır deyip de geçme
Ahiret tarlasıdır hep onun manası
Hasat eder biçer çiftçi burada
Oku kâinatı dünya diliyle
Şahinim eşyaya, bir şeydir deme
Mahiyet-i eşya Esmadır hem de
Her şey lisanıyla hakkı zikreder
Oku kâinatı eşya diliyle
ABDULLAH ŞAHİN
***
Masum yürekler
Yatıyoruz kalkıyoruz günler geçiyor,
Ama sanma ki kalp sızısı diniyor,
Hayat bu, insanı bir şekilde oyalıyor
Olan en çok da çocuklara oluyor.
Camın ötesinde bir çocuk gözü yaşlı,
Sen dünyanın en iyi babasısın diye haykırdı,
Diğeri masum, oyuncaklara daldı,
Herkes yerine gitti, zulüm ortada kaldı.
Her şey nankör, bazı insanlar çok kör,
Kafanı kaldır hele mü’min kardeşini gör,
Hayatlar yakıldı, hayatlar yıkıldı,
Sebebi ne? Sözüm ona terör!
İmanıdır mazlûmu tutan ayakta,
Öyle bir iman ki mazlûm hep duâda,
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha,
Yusuf’ların kimi secdede kimi kıyamda.
Çocukların duâsı elbet bulur yerini,
İlâhi adalet daha hüküm vermedi,
Bunca masum yürek açmışken ellerini,
Karanlık günler son bulacak ebedî.
SANİYE TOPAL
***
Tel dolap
Daha elektriğin tüm evlerde olmadığı günlerdi
Annem bir tel dolabını, bir de beni çok severdi.
Gaz lambası altında oturur, dersimizi yapardık
Kırık leblebi kuru üzüm, en çok sevdiğimiz şeydi.
Ayağımızdaki kara lastik, sadece ayakkabı değildi.
Bazen içine su doldurur, oyuncağımız oluverirdi.
Yokluk dedim ya işte, bir de alınabilirse şayet
Ben değil sadece, köyde tüm çocuklar giyerdi.
Para icat edilmiş olsa da, insanlık geçer akçeydi.
İki yumurtaya berber, tüm çocukları tıraş ederdi.
Daha yalan dolana, henüz itibar edilmezken
Söz senet olur, Allah için cümle âleme yeterdi.
Hane nüfusu sadece insanlardan ibaret değildi.
Tavuklar, koyunlar, inek bir de yaramaz kedi.
Onca dert ve sıkıntı, çile varken hayatımızda
Ne olacak, ölümlü dünya işte, yaşamaya değerdi.
Okul malzemesi bezden bir çanta, sarı yapraklı defterdi
İki kurşun kalem bir de silgi, hepimize yeterdi.
Umurumda mı sanki cebi yırtık yamalı kara önlüğüm
Mektep yolunda Karabaşın, peşimize düşmesi güzeldi.
Günler bağ bahçe, tarla tapan, hep çalışmayla geçerdi
Boş vaktimiz olmazdı, herkes akşamı beklerdi.
Karanlık gecelerde annemin, sabırla ördüğü dantel
Evin içinde ne varsa, bütün eşyaları süslerdi.
Bayramlar bayram olur, öpülecek eller bizi beklerdi
Namaz dönüşü herkes, önce dedemin elini öperdi.
Unutulmazdı mezarlık da bizden duâ bekleyenler
Ruhlarına, Yasin, üç İhlâs, bir de Fatiha giderdi,
Evimizde kurutulmuş taze yiyecekler bulunurdu
Ne zaman acıksak, önümüze hep bunlar konulurdu.
Bilmezdik çikolatayı, hele de yaş gününde pastayı
Lokumlu püsküt bizim, severek yediğimiz şeydi
Tarhana çorbası, bulgur pilavı mutlaka pişerdi.
Yanında kuru soğan ve turşu ne de güzel giderdi.
Ağzımızın tadı vardı, çok çeşit olmasa da
Bir sofrada otururdu aile, bu her şeye değerdi.
Ayrı ayrı konmazdı tabaklar, ortaya bir kap yeterdi
Bir oturuşta babam koca bir somunu yerdi.
Ne de güzel olurdu yer sofrasında bağdaş kurmak
Anam tahta kaşıkla vurup “yavaş, kovalayan mı var?” derdi.
Kışlar sert geçer, ocak başında közde her şey pişerdi
Bize kalsa da çoğu, mutlaka komşuya da düşerdi.
Gönüllerimiz de ısınır dı, yanan o sıcacık ateşte
Bacalarımızdan duman değil sadece, huzur da tüterdi.
Daha elektriğin tüm evlerde olmadığı günlerdi
Annem bir tel dolabını, bir de beni çok severdi.
Emin Fırat Kasım