"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kâinatta her şey tesettüre bürünmüşken

01 Mart 2015, Pazar
Meydana gelen nahoş olaylar tekrar tekrar tesettür meselesini bir vesilesiyle gündeme taşıyor. Bugünkü yazımızda tesettür meselesine kısaca değinmeye çalışacak, nefislerimizi sorgulayacağız.

Evet, bugün hâlâ tesettür meselesi çözüme ulaşmış değil; peki hal böyle ise herkesin kendisine sorması gereken sorular yok mudur? Unutmayalım ki beşer zulmeder, kader adâlet eder. Bir muhasebenin yapılması zaruret durumunda değil midir? Tenkit ettiğimiz dönemin uygulamaları hayatımıza sirayet etmişse, bu projenin parçası olmaktan kendimizi kurtaramamış isek önce kendimize sormamız gerek sorular yok mudur?

Konunun taife-i nisayı ilgilendiren kısmını bayan yazarlarımıza bırakarak, ben erkekler cenahındaki duruma kısaca değinmek istiyorum. Evet, hâyâ perdesinin yırtıldığı, mahremiyetin tarumar edildiği bir süreci hep beraber yaşıyoruz. Görünen o ki erkeklerde de hâyâ perdesinin yırtılmasıyla birlikte bozuk davranışlar ortaya çıkıyor ve maalesef üzücü olaylar yaşanıyor. Bu hâyâ perdesinin yırtılışı ehl-i imanın kalbine de zehirli bir ok gibi saplanıyor. Sûretperestlik almış başını gidiyor. Bunun tasvirini yapmaya lüzum görmüyorum, işin bu kısmını zaten herkes çok iyi biliyor. Ancak Üstad Hazretlerinin şu ifadelerini de nazara verelim ki esaslı bir hakikati aklımızın bir köşesine yazalım.

“Sanemperestliği (Put perestlik) şiddetle, Kur’ân, men ettiği gibi; sanemperestliğin bir nevî taklidi olan sûretperestliği de men eder. Nasıl ki ölmüş bir kadının cesedine şehvânî hislerle bakmak ahlâkın bozulmuşluğunun neticesi ise; öyle de sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan sûretlerine hevesperverâne bakmak, derinden derine insandaki o ulvî hislerin bozulmuşluğunun neticesidir.” (Sözler, 25. Söz)

 Öyleyse, başkalarına lâf yetiştirmeye çalışmak yerine işe kendimizden başlayalım. Şu kâinatta her şey tesettüre bürünmüşken insanoğlunun tesettürsüzlüğü anlamsızdır. İnsanın en büyük adâlet terazisi olan vicdan, fıtrî olmayan hayâsızca davranışlardan dolayı sızlarken, bu durumda ısrarcı olmak büyük bir zarardır. Bilhassa mahremiyet sınırlarının dışına çıkmak; zaafiyet-i imanın (iman zaafiyetinin) göstergesidir. En evvel bu hastalığın tedavisine ciddiyetle çalışmak gerekir. Yoksa insanoğlunun mânevî duyguları felç geçirmiş gibi, artık mânen bütün bedeni yansa da farkına varamayacaktır. Öyle ise; “Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma.

İZMİR TİRE’DEN BUGÜNLERE

Yeni Asyamızın 46. Yıl dönümünü de dün geride bıraktık. İzmir Tire’de Üniversite sınavına hazırlanırken ilk olarak tanışmış ve aklımda manşette yer verdiği postallarla yer edinmişti. (Tire’li ağabeylerimizden de Allah razı olsun. Onların vesilesi ile bu daireye girdik.) Günlük okuyucusu olduğumuz gazetemizde ilk yazımız da, Elif ekinde çıkmıştı. Bugün ise aynı ekte köşe yazarı olduk. Esasında Yeni Asya’da yazar olmaktan öte hep bir talebe olmaya adaydık ve bugün de talebesi olarak devam etme gayretindeyiz. Birkaç şey ifade edecek olursak:

Akademik çalışmalarda gazeteler fikir gazetesi ve kitle gazetesi olmak üzere ikiye ayrılırlar. Fikir gazeteciliğinde kâr elde etmek yoktur. Kelimelerle, yazarlarıyla hedef kitlenin düşünsel ihtiyaçlarına hitap eder. Okuyucuları da bu sebeple çok okuyan kimselerdir. Fikir gazeteciliğinin amacı, önemli toplumsal sorunları, konuları belirleyerek, toplumun gündemine getirmektir. Kitle gazeteciliği gibi kitlelere oynamak değil, hakikatin ortaya çıkmasına çalışmaktır. İşte, Yeni Asya Gazetemiz de bir fikir gazetesidir. Amacı önemli toplumsal sorunları, konuları belirleyerek, toplumun gündemine Risale-i Nur perspektifiyle sunmaktır. Kâr amacı yoktur. Siyasî oluşumlara angaje olmaktan öte hakkın hatırı âlidir sırrınca hak ve hakikati savunmuştur her zaman. En cabbar bir kumandanın bitiremediği, darbelerin tüketemediği ve kayıtlara “Sen kimsin?” diye geçen Yeni Asya gazetemiz ve okuyucuları “La Tehzen! İnnellahe meena!” (Korkma, Allah bizimle beraberdir.) âyet-i kerimesini sinelerine yerleştirmişlerdir. Belki de bu daire de olmak zora talip olmaktır.

MUSTAFA USTA[email protected]

Okunma Sayısı: 1367
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı