"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kapıya nasıl geldiğimi bilmeden girdim içeri

16 Kasım 2014, Pazar
Her şeyin bittiğini düşündüğümüz anlar aslında yeni başlangıçların habercisi...

Tam anlamıyla hayatımı özetlemeye yeten bir cümle... Daha liseden yeni mezun olmuş, üniversite sınavının stresini yaşıyordum.. En nihayetinde sınava girdim. Benim için gayet başarılı bir sınavdı ve kazanmama gibi bir ihtimalim yoktu. Ta ki sonuçlar açıklanana kadar... Gözlerim ekranda kilitli kalmıştı sanki. O an zaman durmuş, her şey bitmiş gibiydi. Şimdi ne yapacağım diyebildim sadece, çıkmaz bir sokakta kalakalmış gibiydim.
Ailem teselli etmeye çalışıyordu:  
“Üzülme kızım, bir daha ki sefere olur inşallah, senden önemli değil ya..” gibi cümlelerle. İşte o anda bir söz beni kendime getirdi:
“Bu yıl dershanelerde kalabilirsin; hem Risale-i Nur Eğitimi alır, hem de üniversiteye hazırlanırsın,” diyen canım kadar çok sevdiğim dayım. 
Şehir seçenekleri de sunmuştu bana.
-”İzmir, Konya, Adana.. Hangisine gitmek istersen” dedi.
İzmir çok uzaktı diye direkt hayır dedim. Konya olabilir hem yakın hem de sevdiğim bir şehirdi. Konya için hazırlıklar başlamıştı. Gitmeme bir gün kalmıştı ki, Konya kısmet olmadı ve İzmir’e gitmek için çıktık yola. Yanımda canım dayım ve yengem. O zaman anlamıştım ki, hizmet uzak-yakın dinlemiyordu. Kafamda bir sürü soru işaretleri ile yol alıyordum. Nereye gidiyorum? Ne yapacağım? Nelerle, kimlerle karşılaşacağım? Hepsi bir muamma.
Ben bu muammaların içinde boğuşurken İzmir bütün sıcaklığıyla karşılamıştı beni, sanki evimden gelmiş gibi değil evime gelmiş gibiydim.
Fedakâr dayım ve yengem kalacağım Nur dersanesini ve üniversite için hazırlanacağım okul dersanesini ayarlıyorlardı. Ben ise Risale-i Nur Eğitim Merkezi için mülâkata girecektim. Hiç unutmadığım sanırım hiç unutamayacağım bir gündü. Anlayamıyordum ne oluyordu? Kalp ritmim hızlanıyor, terliyor, kızarıyordum, ama çok mutluydum farklı bir şeydi bu.
Zeynep’in hayatının değişeceğinin ilk cümlelerini duyduğu ve söylediği bir gündü. Pardöse giymeyen Zeynep o gün inşallah pardöse giyeceğim, demişti. Herşeyi konuşup anlaşmıştık. Evet kalacağım yer için her şey tamamdı, ama okul dershanesi için sorunlar çıkmıştı; geç geldiğim için hafta sonu grubunun kayıtlarının dolu, hafta içi grubunda da sadece bir kişilik yer olduğunu ve sabahtan başlayıp akşama kadar sürdüğünü söylediler.
Nasıl olurdu bu? Risale-i Nur Eğitimi de hafta içiydi ne yapacağım ben, diye kalakaldım. Nedense içimde fırtınalar kopuyor, bir seçim yapmam gerekiyordu.
Ya dünya, ya ahiret...
Ve fırtınanın sessizliği uzun sürmedi, sanki bütün azalarımla haykırarak:
“Ben okul dersanesi istemiyorum, bu yıl kendim hazırlanacağım.” dedim ve çıktım dışarı.
Dayımlar: ‘’Kızım emin misin?’’ diye birkaç kez sordular. Kendimden hiç olmadığım kadar emindim ve dayımın sözleriyle de ağzım kulaklarıma varmıştı sanki.
Dayım; bu kararıma çok mutlu olduğunu hizmeti birinci plan yaptığım için de Ramazan Umresi sözü vermişti. Kulaklarıma inanamamıştım. Güzellikler üzerine güzellikler, Allahım bunca nimet... ne kadar şükretsem az. O an ağzımdan “Allah razı olsun, Allah razı olsun dayıcığım” kelâmlarından başka hiçbir şey dökülemiyordu.
Ve kalacağım yere gelmiştik. Ayrılık vaktiydi, lâkin hüznün içinde mutluluğu barındıran bir ayrılıktı bu. Bir huzur vardı hepimizde çünkü emin bir yerdeydim. Beni emanet ettiler ve gittiler. Geride ise heyecan dolu hali ile ne yapacağını bilemeyen bir yürek vardı.  
Bu yürek büyük bir cesaret ile bambaşka bir hayata açılıyordu. Sorgulamalar başlamıştı;  Nereden geldim? Ne için yaratıldım? Nereye gidiyorum? Ben neyim? Benim vazifem ne? Bunların cevabını arıyordum. Aslında kendimi aramaya başladığım yeni bir dönemdi bu.
Egenin incisi farklı bir anlam taşıyordu artık benim için. Başı boş olmadığımı, tek olmadığımı gördüğüm ve konuşmamla, yürümemle, giyinmemle farkına varmadan beni tamamlayan yerdi İzmir. İlk tohum ve ilk hizmet yerimdi.
İzmir’deki eğitimimi almış üstelik üniversiteyi kazanmıştım ve artık İslambol olan İstanbul yolları görünüyordu bana. Korkularımın, endişelerimin şehriydi İstanbul.. Hiç sevmemiştik birbirimizi. ‘Sevmediğim şey belki hakkımda hayırlıdır’ dedim ve devam ettim yoluma. Farklı bir şehir İstanbul. Bir çok duyguyu aynı anda hissettirebilen bir şehir. Büyük olması korkutsa da yüreğimi, beni büyüttü, olgunlaşmamı, bakış açımı değiştirerek güzel görüp güzel düşünmemi, ayaklarımın üzerinde durmayı öğretti.
İstanbul gerçek hayatın İstanbul gezmelerinden değil dersanelerinden ibaret oluşunu ve zaten böyle olması gerektiğini öğretti bana. Dışarıdaki İstanbul değildi İstanbul’u  İstanbul yapan; dersaneleri, hizmeti, cemaatiydi. Risalenin insana öğrettiklerini hayata geçirme yeriydi kısaca. Hakikî talebeliği öğrendiğim bu yolda bir ömür hep beraber olmak duâsıyla...

Zeynep AÇIKGÜLOĞLU

Okunma Sayısı: 1351
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hatice sevde

    18.11.2014 00:28:02

    Yazanımızı da, onu yazmaya teşvik eden ısrarcılar8 da tebrik ederim. Böyle yazılar bize şevk veriyor: http://www.yeniasya.com.tr/elif/ustad-a-gelin-olmak_301948

  • safiyye ece

    16.11.2014 01:21:33

    Maşaallah bârekallak kardeşim.. Çok güzel bir başlangıç oldu. Allah gönlüne, hizmetine, kalemine kuvvet versin inşaallah. Yeni yazılarını da görmek isteriz :)

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı