"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Konya’da bir mezuniyet programı

22 Mayıs 2016, Pazar
14 Mayıs Cumartesi günü Mevlânâ Kültür Merkezi’nde, üniversiteli genç Nur Talebesi kardeşlerimiz tarafından hazırlanan mezuniyet programı şevke medar oldu…

“Ne yapayım acele ettim kışta geldim, sizler cennetasa bir baharda geleceksiniz” diye seslenen Üstadlarına, “Sadakte Üstadım” demek için toplanan Nur Talebeleri, duygulu anlar yaşattılar izleyenlere. Sunuculuğunu Hülya Asar kardeşimizin yaptığı program; Sözlerin en güzeli olan, İslâmiyet’in ma ve ziyası ve beşerin hikmeti hakikiyesi, olan Kur’ân tilâvetiyle başladı. Daha sonrasında yapılan açılış konuşmasında günümüz gençliğinin içinde bulunduğu tehlikelerden bahsedildi ve Bediüzzaman’ın en büyük gayesinin gençliği kurtarmak olduğu hatırlatıldı…

Açılış konuşmasının devamında şunlara değinildi:

Bediüzzaman’ın son derece manidar bir sözü vardır. Der ki: “Şimalde koca bir devlet gençliğin hevesatını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor.“ Bu fırtınalara binlerce genç kurban edildi. Bu fırtınalara aileler kurban edildi. Bu fırtınalara millet kurban edildi ve hâlâ edilmeye devam ediliyor. Gençlik hevesatı, hayatı fırtınalarla savuracak kontrolsüz bir enerjidir. Gençliğin boşa giden enerjisini hayat enerjisi haline getirmenin yolu, genci tanıyıp ve ruh dünyasına inip onu Rabbiyle tanıştırmaktan, ebedî saadete hazırlamaktan geçer. Bunun yolu ise gençliği Kur’ân’dan Lemean eden ilimlerle teçhiz etmektir.

İşte bu asırda Gençliğin iman ve İslâmiyet ihtiyacıyla yanan ruhlarını Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nur aydınlatıyor. Böylelikle tahkiki imana ulaştırarak gençleri sarsılmaz fedakâr birer dindar ve vatanperver kılıyor. Onları dünyanın günahlarından muhafaza ederek ebedî saadet şuurunu veriyor.

Evet, dünyanın ve günahların cazibesinden kurtulamayan gençler manen ölüyor, uhrevî hayatları mahvoluyor. İşte bu gençlere birilerinin acıması, birilerinin yüreğinin yanması lâzım. Ve bu asırda bu yangını fark edip, eserleri, hayatı ve dâvâsıyla bizlere de fark ettiren Bediuzzaman Said Nursî’dir. Şüphesiz ki pek çok din âlimi ve samimî dindar da bu yangını fark etmiş, fakat birçoğu çözüm üretmekte çaresiz kalmış yahut bu asrın yarasına tam mutabık çareler sunamamıştır. O halde, bu yangının acısını yüreğimizde taşıyan bizler neden Bediüzzaman’ın bu çağrısına sadakte deyip peşinden gitmeyelim? Neden onun “gaye-i hayalim” dediği Medresetüzzehra Üniversitesini, öncelikle kalplerimizde ve ailelerimizde yaşatmayalım? Risale-i Nurları okumak, anlamak ve anlatmak ile imanlı, irfanlı gençler yetiştiren bu organize edilmemiş bir üniversite mahiyetinde olan eserleri memleketin ve hatta dünyanın her köşesine ulaştırmayalım?

Açılış konuşmasının ardından dershanelerde kalan genç Nur Talebeleri tarafından hazırlanan “ŞEFKAT KAHRAMANLARI” isimli tiyatro sahnelendi. Risale-i Nur’un ilk telif edildiği zorlu yıllarda fedakârane hizmet eden ablalarımızın hayatlarından kesitleri izledik. Onların bütün engellere rağmen nasıl hizmet ettiklerini gördük, ellerine parça parça ulaşan Risaleleri nasılda bağırlarına basıp şükrettiklerini duyduk. Bazen de, yapılan zulüm ve baskılarda “Gelmez mi sonu bu hecenin, geçmez mi gamı bu yaslı günlerin” diye feryatlarını işittik. Kar kış, baskı zulüm hiç alıkoymuyordu onları Risalelerden… 

Fark ettiniz mi bilmem, yukarıda anlattıklarımı şahit olmuşuz gibi ifadelerle anlatıyorum. Çünkü genç kardeşlerimizin oynadığı tiyatro öylesine gerçekti. Evvelâ hepsi o tiyatroda yer almayı büyük bir hizmet olarak benimsemişlerdi ve bu samimiyetlerini yansıtıyorlardır sahneye. Küçük yaşlarıyla ablalarına ne güzel mânaları ders veriyorlardı. Bu durum Enfüsî bir tefekküre ve nefis muhasebesine sevk ediyordu bizi daha doğrusu sevk etmeliydi. 

Tiyatronun ardından saffı evvel ağabeylerimizden ve ablalarımızdan bahsedildi. Mustafa Özsoy Ağabey’in eşi Seher Özsoy Ablamız sahneye dâvet edildi. Hizmete müteallik hatıralardan bahsetti. Bütün imkânsızlıklara rağmen Özsoy Ağabey’in Üstad’ı her hafta ziyaret edişini anlattı. 

Evet, Nur kahramanlarının arkasında onlara destek olan şefkat kahramanı hanımlar vardır. Bunun ilk örneklerinden biri Risale-i Nur’da ismi geçen Şamlı Hafız Tevfik Efendi ve eşi Zehra Hanım geliyor aklımıza… Zehra Hanım eşinin nurlarla iştigal edebilmesi için onun ev dışındaki odun taşımak, bağ bahçe işlerini yapmak gibi vazifelerini de kendisi üstlenmişti… ALLAH razı olsun saffı evvel abilerimizden ablalarımızdan.

Ve en son olarak bu yıl mezun olan kardeşlerimiz sahneye dâvet edildi. Hediyeleri verildi. Üniversite hayatları boyunca sabır, sadâkat ve kanaatle dershanede kalan kardeşlerimize gözyaşları içinde sarıldık sahnede… Rabbim onları hizmette daim olmayı nasip etsin. Bundan sonraki hayatlarını Allah rızası dâhilinde Risale-i Nur düsturları çerçevesinde yaşamayı nasip etsin…

Bu arada bir vefa borcunu da yerine getirmek istiyorum. Okul derslerinin yoğun olduğu bir dönemde bu program için hazırlanmaktan kaçınmayan dershane talebelerine ve onlarla bu programı hazırlayan Betül DOĞRUER kardeşimize bütün cemaat adına teşekkür ediyorum… ALLAH ebediyen razı olsun.

Gülay İŞERİ

Okunma Sayısı: 2262
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı