Ramazan sohbetleri...
“Duâ bir sırrı ubudiyettir. Ubudiyyet ise, halisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip duâ ile O’na iltica etmeli” (Bediüzzaman)
“De ki: Eğer duânız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan Sûresi-77)
Ramazan ayının gelmesi ile birlikte kul olmanın farkına varırız.
İnsanoğlu kendisini her ne kadar çok akıllı ve güçlü zannetmiş olsa da esasında zayıf, aciz, yardıma muhtaç, çaresiz ve zavallıdır.
Üstadın tanımıyla “Kâinat sarayının en mükerrem misafiri” olan insanın bir fani olarak başvurabileceği yegâne çıkış yolu da duâdır.
Duâ, insanın secdeden sonra Allah’a (cc) en yakın olduğu andır. Acziyetin bir neticesi olarak Allah’a (cc) yönelme, yalvarma, arz ve niyaz halidir. Duâ teslimiyet, arınma ve kul olmanın farkına varmadır. Her şeyin çaresi, her derdin bir devası vardır elbette.
Yeter ki eller duâya, gönüller semaya açılsın.
Ey Rabb-i Rahim’im ve ey Hâlık-ı Kerim’im!
“Ne toprak bir damla suya, ne kuşlar bir kuru dala muhtaç olsun.
Ne varsa gönlünüzden geçen hep hayırlısı olsun.
Bilirim, koskoca bir ömrün yükü var naçar kalmış şu bedende.
Ezildiğimizde günahlarımızın altında, Allah yar ve yardımcımız olsun.
Hani bir de, yüzümüz yok gerçi istemeye Rabbimizden
Ama, O’nun “Mucib” ismi hürmetine duâm o ki;
Yıllarımız gençlik baharı, aylarımız Ramazan, akşamlarımız iftar, sabahlarımız da hep sahur tadında olsun.