"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

En vefalı dostumuz gölgemizdir, ama...

Emin Fırat
04 Mart 2018, Pazar

Ölüler toprağa gömülür,  hatıralar yüreğe

Toprak mı vefalı, yürek mi bilmiyorum…1

İstanbul’da bir semt adı olmaktan öte, çok derin manaları olan vefa, insanoğlunun sadece hayatta iken değil, öldükten sonra dahi beklenti içerisinde olduğu ve her zaman aradığı bir duygudur.

Lügat anlamı ‘sözünde durmak, bağlılık, bir şeyi yerine getirme’ demek olan vefa, görülen iyilikleri unutmama, iyilik yapanlara karşı fazlasıyla karşılığını verme, şefkat, merhamet, gönülden bağlılık, samimiyet, sadâkat gibi, insanî duyguları ihtiva eden bir kelimedir.

Vefa sevginin bir tezahürüdür. İnsan sevdiği ölçüde vefa gösterir. Bu sebeple öldükten sonra dahi, seven bir insan, sevdiğine ve sevdiklerine, ilgi ve alâkasını göstermeye devam eder. Öldükten sonra gösterilecek ilgide riya ve gösteriş olmaz. Bu ancak vefa olur.

Vefa tek başına bir anlam ifade etmez. Arkadaşlık, dostluk, kardeşlik duyguları ile birlikte bir anlam kazanır ve devamlılık arz eder. Vefalı insan aynı zamanda güven duyulan insan demektir.

Üstad’ın talebelerine, arkadaşlarına ve yakınlarına nasıl bir vefa gösterdiği malûm. Üstad sadece insanlara karşı değil, bunun ötesinde eşyalarına karşı da fevkalâde hassas ve duyarlıdır. Üstad’ın bu duyarlılığı vefa mesabesindedir.

Bir gün çay kaşığı kırılmış, tamir edilememişti. Yeni bir çay kaşığı alan talebesine “Kardeşim, sen biliyor musun? O kaşık benim kırk yıllık arkadaşımdı. Ben kaşığımı isterim, tamir ettir, getir” diyerek çay kaşığını hemen tamir ettir.

Bir başka günde tahta olan yemek kaşığı kırılır, işe yaramayacağı düşünülerek çöpe atılır. Üstad bunu öğrenince kaşığı çöpe atan talebesine kızarak “Bunu nasıl yaptın? Beni otuz yıllık arkadaşımdan nasıl ayırdın? O benim için çok kıymetlidir, derhal bul, getir” der. Ve tahta kaşık çöpten çıkartılıp, temizlenip sapı perçinlenerek hizmetine devam eder.2

Bediüzzaman’ın bir eşyasına gösterdiği vefayı, acaba insanlar, bırakın başkalarını, en yakınlarına, dostlarına, sevdiklerine gösterebiliyorlar mı?

Yine vefa ile alâkalı bizi çok müteessir eden, merhum Adnan Menderes ile ilgili çok mühim ve yüreklerimizi burkan bir hatıra anlatılır. 

Şöyle ki; Merhum Adnan Menderes, 1952 yılında NATO toplantısı için Fransa’ya gider. Bir ara Paris büyükelçisini yanına çağırarak;

– “Osmanoğulları ailesinin Paris’te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?” diye sorar.

Büyükelçinin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes, büyük bir hayıflanma içerisinde:

– “Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin” der. Bir müddet sonra büyükelçi adresle gelir.

Hanedanın ziyaretine giden Menderes, gördükleri karşısında çılgına döner. Devlet-i Âliye’nin Hakanı Sultan Abdülhamid Han’ın, 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları, Paris yakınlarında bir bu- laşıkhanede Fransızların bulaşıklarını yıkamaktadırlar. Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan’ın ellerine sarılır ve:

– “Anne ne olur affet bizi, geç geldik” der.

Ayşe Sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evlâdına:

– “Sen kimsin“? diye sorar. Menderes de:

– “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıyım“ der.

– “Ben başbakanım” sözünü duyan koca sultan, sevinçten öyle bir çığlık atar ki, kalbi duracak gibi olur, bayılır.

Menderes Türkiye’ye döner dönmez, doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıkar.

– “Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye’ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım“ der. Celal Bayar da:

– “Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malûm gazeteler tahrikiyle, silâhlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye’de ihtilâl yapar” der.

Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak dışarı çıkar. Mektupta şunlar yazılıdır:

– “Analarının ve babalarının Fransa’da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim.

Adnan Menderes.”

Menderes’in istifadan vazgeçmesi için epeyce uğraşılır ve hanedan hanımlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla, Menderes istifadan vazgeçer.

Dönüş: İstanbul’a dönenler arasında, Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı da vardır. Bir sabah erken saatte Teşvikiye’deki evlerinin kapısı çalınır. Kapıyı Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan açar. Gelen kişi Menderes’tir.

– “Şayet kabul buyururlarsa, Valide Sultan’ı görmek isterim” der.

Başında tülbent, elinde tespihiyle, Menderes’i karşılayan Şefika Sultan:

– “Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz…” der. 

Başbakan da:

– “Teşekkür ederim Valide Hazretleri, hoş bulduk…” demesinden sonra, Şefika Sultan kendisine:

– “Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık” der. Menderes de:

– “Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek, hayır duânızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim” der.

Ayrılırken, daha sonraları Yassıada’da onun da hesabının sorulduğu bir zarf bırakır.3

Böylesine vefakâr insanları, yaşadığımız şu talihsiz dönemde bulmak maalesef çok zor. Ne yazık ki vefa artık sadece İstanbul’da bir semt adı olarak kaldı. Gerçekten vefalı dostlarımız var mıdır bilmiyorum. Belki de “En vefalı dostumuz gölgemizdir, ama o da yoldaşlık etmek için güneşli havayı bekler.”  4 

Dipnotlar: 1. Abdurrahim Karakoç, şair. 2. Özcan Ağabeyler Anlatıyor. 3. Vehbi Vakkasoğlu “Bu Vatanı Terk Edenler”.       

Okunma Sayısı: 3079
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı