"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Horhor Medresesi

Emin Fırat
09 Temmuz 2017, Pazar
Abi akşam seni Darıca da Horhor dershanesine bekliyorum” dedi Fatih Ekinci Hocam. Kırmak istemedim bu nazik dâveti. Neyle karşılaşacağımı bilmeden, biraz da merak ederek gittim.

Horhor dershanesi ismi beni çok heyecanlandırmıştı. Zira Horhor ismi beni Van’a Üstadın O medresede geçirdiği yıllara götürdü. Yıllar önce oraları ziyaret etme imkânım olmuş ve çok etkilenmiştim. Müthiş bir yer. Gidemediyseniz şayet, mutlaka en kısa sürede gidin ve ziyaret edin derim.

Horhor Medresesi yapımı çok eskilere dayanan (Urartular dönemi)Tarihî Van Kalesi dibinde bulunan ve Bediüzzaman Saidi Nursî Hazretleri’nin bir dönem (1897-1907 ve 1912-1914 yılları arasında) medrese olarak kullandığı ve talebe yetiştirdiği bir mekândır. Adını, yanında akan suyun horultulu ses çıkarmasından dolayı aldığı söylenir.

Burası sadece Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin talebe yetiştirdiği bir yer değildir. Aynı zamanda Ruslara karşı talebeleri ile mücadele ettiği bir mekândır. O dönemde Ermeniler Van’ı işgal etmiş ve Horhor Medresesi’ni yakmışlardır. Birinci Dünya Savaşı sonrası Üstad Van’a geldiğinde medresenin yıkılmış harap olmuş halini görünce çok müteessir olmuş ve üzülmüştür. 

Bediüzzaman bu üzüntüsünü Yirmi Altıncı Lem’anın on üçüncü ricasında özetle şöyle ifade eder:

 “Daüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’ a gittim.

Her şeyden evvel Van’da Horhor denilen medresemin ziyaretine gittim. Baktım ki sair Van haneleri gibi onu da Rus istilâsında Ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur kal’ası ki dağ gibi yekpare taştan ibarettir. Benim medresem, onun tam altında ve ona bitişiktir. Benim terk ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemde ki hakikaten dost, kardeş, enis talebelerimin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehit, diğer bir kısmı da o musîbet yüzünden manevî şehit olarak vefat etmişlerdir.

Ben ağlamaktan kendimi tutamadım ve kal’anın ta medresenin üstündeki iki minare yüksekliğinde medreseye nazır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene evvel ki zamana hayalen gittim.“ 

İşte Horhor Medresesi Üstadın bir dönem talebe yetiştirdiği ve gözyaşı döktüğü mübarek ve kutlu bir mekân. Ben de çok derin etkiler bırakan “Horhor Medresesi” ismi benim bu dâvete icabet etmemi ve münazaralı derslerin müdavimi olmamı sağladı. Vesile olanlardan Allah razı olsun.

Darıca Horhor dershanesine gelince; ismi ile müsemma bir mekân. Sıcacık mütevazi bir ortam. Her tarafı buram buram maneviyat kokuyor. Risale-i Nurlar’ın kokusu sinmiş her tarafına. İnsan kendisini Horhor Medresesi’nde ders yapıyormuş gibi hissediyor. Buna, mekânın manevî etkisi kadar, derse gelenlerin samimiyet ve ihlâsı ile birlikte şüphesiz Risale-i Nurlar’ın da etkisi çok büyük. 

Derse yaklaşık on onbeş kişi katılıyor. Yaş ortalaması genç. Bu da benim için çok sevindirici. Zira gençlerin Risale-i Nurlar’a ilgisi iman hizmetlerinde ümidimi arttırıyor. Herkes genellikle vaktinde geliyor derse. Kolay kolay fire verilmiyor. Derse katılım oranı yüksek. Münâzaralı dersler akşam namazına müteakip başlıyor. “Beyanat ve Tenvirler” kitabından münâzaralı ders yapılıyor. Sıcacık bir ortam. Ders esnasında ikram edilen çaylar içimizi ısıtıyor. Çaylarımız olmazsa olmazlardan. Bizim manevî yakıtımız. 

Dersimize önce münâzara edilecek bölüm baştan sonuna kadar okunarak başlanıyor. Sonra başa dönülüp satır satır münâzara edilerek tekrar okunuyor. Öyle ki bazen bir kelimenin üzerinde dakikalarca duruluyor. Herkes okunan yerler hakkında görüş ve düşüncelerini paylaşıyor. Yorumlar yapılıyor. Üstad ve talebelerinden örnekler veriliyor. Konu enine boyuna tartışılıyor. Herkes bildiklerini paylaşıyor. Konuştukça ayrıntılar ortaya çıkıyor. Yatsı namazına kadar ders devam ediyor ve namazın kılınmasıyla birlikte ders bitiyor.

İlk defa bir dersten bu kadar memnun kalmıştım. Hiçbir şey bilmediğimi bu derslerde anladım. Bildiğini zanneden cahillerden olmak ne kötüymüş. Bunu anladım.   

Yıllarca öğretmenlik yaptım. Eğitim yöneticiliği yaptım. Neden okullarımız da benzer metodları uygulamadık, anlamıyorum. Sınıfa girdik, dersi anlattık ve çıktık. Ya da şurayı kalk sen anlat diyerek ders yaptığımızı zannettik. Öğrencilerimize konuşma, tartışma kısacası münâzara etme fırsatı hiç vermedik. Çocuklarımızın konuşmalarına fırsat vermedik. Farklı düşüncelerine tahammül edemedik. Onların yeteneklerini keşfedemedik. Ondan sonra da eğitim sistemimiz niye böyle, çocuklarımız niye istediğimiz düzey de değil. Neden eğitimde dünya sıralamasının altındayız diye dövünüp durduk. 

Münâzara sadece sene sonunda sınıflar arası yapılan yarışmalardan ibaret  kaldı. Oysa münâzaralı Risale-i Nur dersinde esas olan sadece dinlemek değil, aynı zamanda ders anlatımına katkıda bulunmak, sorgulamak, yorumlamak, bildiklerini doğru ya da yanlış çekinmeden paylaşmaktır. En önemlisi de herkesi sabırla dinlemek, konuşmak isteyenlere söz hakkı vermek ve hiç kimsenin sözünü kesmemektir. 

Bütün bunların yanında derse katılanların kalitesi de önemli tabi. Eğitimci olarak sadece birkaç kişi var. Hepsi farklı meslek grubundan insanlar, İşçi, memur, emekli. Lâkin hepsi adeta alanlarında uzman. Derse katılan genç arkadaşlar ve  ağabeylerin her birinin ne kadar dolu ve birikimli olduklarını da gördüm. Ali Demir Abinin dersi sevk ve idare etmesi ve katkıları fevkalâde. Asıf Işık Abinin özellikle kelime ve Arapça bilgisi, ayrıntıların kelimeler de gizli olduğu gerçeğini fark etmemizi sağlıyor. Hasan Hüseyin Gökdoğan Abinin tecrübeleri ve zaman zaman yapmış olduğu itirazlar dersi daha canlı ve heyecanlı hale getiriyor. Prof. Bekir Aktaş Hocamın hem akademik tecrübesi, hem de yorumları bizi çok etkiliyor. Ercan Tezel Hocamın özellikle tarihî konular söz konusu olduğunda yapmış olduğu açıklamalar konuya açıklık getiriyor. Mesut Beşiroğlu Abinin dersi değişik açılardan ele alıp değerlendirmesi ve Ahmet Uğur Abinin de yerinde yapmış olduğu tesbitler derse farklı boyutlar kazandırıyor. Tabi beni derse dâvet edip her biri bir derya olan bu güzel insanları tanımama vesilen olan Fatih Ekinci Hocamın da, kaynaklara inerek verdiği örnekler münâzara edilen konuların daha iyi anlaşılmasını sağlıyor... 

Darıca Horhor dershanesindeki münâzaralı derslerde insan kendini ilmi bir heyetin içinde hissediyor. Benim için bir ihtisas dersleri gibi oldu. Yaklaşık sekiz ay katıldım. Çok şey öğrendim. Ramazan ayının gelmesiyle birlikte ara verildi. Ancak yeni dönem de yeni bir eserle devam edilecek münâzaralı derslere. Yani ihtisasımız daha bitmedi.

Size tavsiyem, sorup soruşturun kendinize münâzaralı Risale-i Nur dersi yapılan bir yer bulun. Benim gibi geç kalmayın. Öğrenmeye ve okumaya devam edin. Şunu da asla unutmayın;

Üstadın, Horhor Medresesi’nin üstünde bulunan iki minare yüksekliğinde ki medreseye nazır bir  tepeye çıkıp oturması ve ağlayıp gözyaşı dökmesi boşuna değil.

Okunma Sayısı: 4189
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Fatih Ekinci

    9.7.2017 10:07:15

    Maşaallah tebrik ederim Emin ağabey. Cenab-i hak azami istifade nasib eylesin. Yazilariniz bizleri heyecanlandirip şevk veriyor. Lütfen devam ediniz. Üstadın himmeti ve ilhamın kesilmemesini niyaz ederim. Baki Selam

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı