Evet, kâinatın ayine gibi iki yüzü var. Biri Mülk ciheti ki ayinenin renkli yüzüne benzer. Diğeri, melekûtiyet ciheti ki ayinenin parlak yüzüne benzer.”
“Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık” (Zariyat Sûresi, 49) Çift kavramı sadece cinsiyet manasında algılanmamalıdır. Bir bütünün iki ayrı parçasıdır. Birbirini tamamlayan iki kutup olarak değerlendirilmelidir. Kâinat bir bütün olarak, zıtlar üzerine bina edilmiştir. Zıtların yaratılması ile birlikte muvazene sağlanmış ve beşer hayat bulmuştur.
Hastalık-sağlık, iyilik-kötülük, güzellik gibi zıtların yaratılması ile hayatî bir döngü meydana getirilmiş, canlılık meydana gelmiştir.
Her şey zıddıyla kaimdir. İki zıddın cem olmasıyla, bir bütün ortaya çıkmıştır. İnsan, iman küfür, sevgi nefret, adalet zulüm, hidayet dalâlet, gurur tevazu, cimri cömert gibi zıtlarla iç içe yaşayan, ete kemiğe bürünmüş, zıtlardan müteşekkil eşref-i mahlûktur.
“İnsanlar basiret gözü ile bakabilseler aralarında zıddiyet olan mevcudatın her birinin bir işe yaradığını görürler” (İmam-ı Şafii)
Filhakika, “Şu kâinatta dikkat edilse görünüyor ki: İçinde iki unsur var ki her tarafa uzanmış, kök atmış. Hayır şer, güzel çirkin, nef’ zarar, kemal noksan, ziya zulmet, Hidayet dalâlet, nur nar, iman küfür, taat isyan, havf muhabbet, gibi Asarlarıyla, meyveleriyle şu kâinatta ezdad birbiriyle çarpışıyor. Daima tagayyür ve tebeddülata mazhar oluyor. Başka bir âlemin mahsulatının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor. Ebette o iki unsurun birbirine zıt olan dalları ve neticeleri, Ebede gidecek; temerküz edip birbirinden ayrılacak. O vakit, Cennet - Cehennem sûretinde tezahür edecektir.” (Sözler - 29. söz)