"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’un orijinalliğinin korunması adına Risale yayıncıları kendi aralarýnda bir ‘meslekî birlik’ oluşturabilirler

12 Nisan 2013, Cuma
4. RİSALELERİN NEŞRİ KONUSUNDA HUKUKÎ VE FİİLÎ DURUMUN DEĞERLENDİRİLMESİ - 5

2. Buna karşılık sadeleştirme türünden işlenmelerde, ortaya çıkan yeni eserin, asıl eser durumundaki Risaleleri tahrif etmek sonucunu doğurup doğurmadığı ve dolayısıyla Risaleler üzerindeki hakları ihlâl edip etmediği tartışma konusu olmaktadır.
“Eserde değişiklik yapılmasını menetmek” hakkı denilen manevî hak FSEK. 16. maddede şöyle açıklanmıştır:
“Eser sahibinin izni olmadıkça eserde … kısaltmalar, ekleme ve başka değiştirmeler yapılamaz.
“Kanunun veya eser sahibinin müsaadesiyle bir eseri işleyen, … kimse; işleme, çoğaltma, temsil veya yayım tekniği icabı zarurî görülen değiştirmeleri eser sahibinin hususî bir izni olmaksızın da yapabilir.
“Eser sahibi kayıtsız ve şartsız olarak izin vermiş olsa bile şeref veya itibarını zedeleyen veya eserin mahiyet ve hususiyetlerini bozan her türlü değiştirilmeleri menedebilir.”
Bir eseri aynı dilde ancak daha sade bir anlatıma dönüştürmek mânâsına gelen sadeleştirme de bir işleme biçimidir. Dolayısıyla sadeleştirme de yukarıdaki kurala tabidir.
İşleme hakkı eser sahibine ve varislerine aittir. Bu hakkı dilerse devredebilir. Böyle bir hakkı devralarak ya da devralmaksızın eserde işleme yapan ve “eserin mahiyet ve hususiyetini bozan” kişi hak sahiplerince bundan menedilebilir.
Ancak menettirme konusunda “salâhiyetli kimseler birden fazla olup müdahale hususunda birleşemezlerse; mahkeme, eser sahibinin muhtemel arzusuna en uygun bir şekilde basit yargılama usûlü ile ihtilâfı halleder.”
Ayrıca “… salâhiyetli kimselerden hiçbiri bulunmaz veya bulunup da salâhiyetlerini kullanmazlarsa yahut ikinci fıkrada belirlenen süreler (yetmiş yıl) bitmişse, eser memleketin kültürü bakımından önemli görüldüğü takdirde, Kültür ve Turizm Bakanlığı … eser sahibine tanınan hakları kendi namına kullanabilir.”
3. Bu hükümlerden de anlaşıldığı üzere Risalelerin işlenmesi ve bu kapsamda sadeleştirilmesi, bu güne kadar Risaleleri neşretmiş yayınevi sahiplerinin rızaen ya da kazaen (yargısal yolla) anlaşarak ve müştereken verecekleri izne bağlıdır.
Onlar müdahil olmasalar veya anlaşamasalar dahi Bakanlık “kamu yararı eserin asliyetini ve safiyetini korumayı gerektiriyor” diyerek işlenme esere izin vermeyebilir.
Bediüzzaman 1960’da vefat ettiğine göre yetmiş yıllık sürenin dolmuş olacağı 2030 yılından sonra Risaleler tam mânâsıyla umumun istifadesi için vakıf malı olacak ve yetki tamamen Bakanlığa geçecektir.
Ancak o zamana kadar, neşir hususunda varis olanlar, korumanın kapsam ve sınırlarını müştereken belirlemeye yetkili ve görevli olacaklardır. Zira Risaleler, müellifinin vefatıyla kanunî mirasçılarına intikal eden “terike” kapsamında değildir. Müellifi tarafından vakfedilmiş ve yönetimi de “kitabın talebeleri”ne bırakılmış bir “vakıf mal” statüsündedir. Resmî vakıf kaydının olmaması önem taşımamalıdır. Fiilî durum bu şekildedir ve bu fiilî durum kanunun emredici hükümlerine aykırı olmadığına göre hukuken değerlidir.
4. Öte yandan Risaleleri neşretme hakkı konusundaki belirsizlik ya da serbestlik Risaleleri işleme hakkı konusunda sınırsız bir serbestlik ihtiva etmez. Bu sonuç hem yukarıdaki koruyucu hukukî düzenlemelerden ve hem de Risalelerin kendisine özgü yapısından ve müellifinin Risalelere verdiği vakıf eser statüsü dolayısıyla “vakfı aynen muhafaza” mecburiyetinden kaynaklanmaktadır.
Bu koruma mecburiyetinin ifası için kanunî imkânlardan faydalanılarak kurulacak ve hatta gerekirse kanunun yetersizlikleri giderilerek kurulacak bir tür “meslek birliği”nin faydalı olacağı kanaatindeyiz. Bu tür bir birliğin meşveretle işlemesi, neşir hizmetinin de meşverete tevdi edilmiş olduğu nazara alındığında oldukça önemlidir.

SONUÇ

1. Risale-i Nurlar Kur’ân tefsiridir, iman ilmine dairdir. Bu sebeple Risaleler Kur’ân’ın malıdır.
Yine bu sebeple Risaleler üzerinde şeklen müellifinin sahip olduğu ve Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile korunan malî ve manevî haklar ve bu kapsamda Risaleleri neşir hakları Bediüzzaman’ın kanunî mirasçılarına değil, kendisinin vasiyetname ile belirlemiş olduğu ve “vârislerim” dediği talebelerine aittir.
2. Bediüzzaman’ın vasiyetnamelerine ve Risalelerin genel yaklaşımına nazaran, Bediüzzaman’ın vârisleri sınırlı sayıda kişiden ibaret değildir.
Zira Bediüzzaman bir tür tüzel kişilik olarak gördüğü “Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi”ni yine bir tür tüzel kişilik olarak tarif edip teşkilâtlandırdığı “Risale-i Nur Talebelerinin şahs-ı manevisi”ne emanet etmiştir.
3. Nur Talebelerinin şahs-ı manevisi, risaleleri neşretmek ve telif haklarından elde edilecek bedelin bir kısmını hayatını Risalelerin neşrine vakfetmiş olan ve ihtiyaç sahibi durumunda olan talebelere dağıtıp geri kalanı da Risale neşrinde kullanmakla görevlidir.
4. Nur Talebeleri, Risaleleri bu kurallara uygun olarak tek elden ya da elbirliği ile neşretmek hususunda tam bir işbirliğine hiçbir zaman muvaffak olamamışlardır. Yayıncı çokluğu ve yayın çeşitliliği bilhassa 1980’den sonra yaşanan hadiseler ve 2000’li yıllarda gelişen teknoloji ve internet yayıncılığı dolayısıyla artmış ve bu durum Risalelerin makbuliyetine delil olarak görülmüştür.
Nur Talebeleri neşir gelirlerini vakfiyeye uygun sarf etmeye genellikle muvaffak olmuşlardır. En azından bu hususta ciddî bir tartışma yaşanmamıştır. Bu durum Risalelerin istinat ettiği en önemli prensip olan ihlâs prensibinin de sonucudur.
5. Farklı tanzim tarzlarıyla Risale yayıncılığı yapan Nur Talebelerinin ve gruplarının her biri, Risalelerin kıymetini bilen ve dost, kardeş ve talebe halkalarından oluşan küçük ya da büyük bir kitleye istinat etmişlerdir. Ticarî olarak da bu kitleye hitap etmişlerdir.
Yayıncı ekipler durumundaki Nur Talebeleri, bazı küçük istisnalar dışında birbirlerini genellikle hoş görmüşler ve ihtilâflı konuları yargıya taşımaktan kaçınarak risale alıcısı durumundaki kamuoyunun takdirine bırakmışlardır.
6. Bu fiilî durum, salt ticarî sebeple ve kâr amacıyla Risale yayıncılığına girişecek olan bir müteşebbise de izin verilebileceği ya da bu tür bir teşebbüsün engellenemeyeceği mânâsına gelmemektedir.
Ancak kötü niyetli sayılacak böyle bir teşebbüsün kim tarafından ve nasıl engellenebileceği hususunda hukukî boşluk vardır.
7. Risalelerle ilgili yapılan ve FSEK açısından “işlenme eser” niteliği taşıyan; şerh, izah, tanzim, tercüme yayıncılığı faaliyetlerinde de, asıl metne dokunulmamış, genellikle yukarıdaki prensiplere uyulmuştur.
Buna karşılık Risaleleri “sadeleştirerek” ve “bu da Risalelerin aslı gibidir” denilerek yayınlama teşebbüsleri, iyiniyetli de olsa, bilhassa asıl metni tahrip ya da tahrif etme riski sebebiyle, mevcut Risale yayıncısı Nur Talebelerinin tepkisini çekmektedir.
Ancak bu tür bir işlenmenin tümüyle engellenmesi ya da tahrif ve tahrip içermeyecek biçime dönüştürülmesi için hukuku ve adliyeyi yardıma çağırmak hususunda da kısmen hukukî boşluk vardır.
8. Risalelerin ticarî amaçla neşrinin engellenmesi ve aslı tahrif/tahrip eden işlenme eserler üretilerek neşrinin engellenmesi konularında en makul çözüm, mevcut Risale yayıncılarının kendi aralarında bir meslekî birlik oluşturmalarıdır.
Oyçokluğu esası ile ve meşveret prensipleri ile çalışacak olan ve dolayısıyla Bediüzzaman’ın hizmet metoduna da uygun olan bu meslekî birlik, hem üyeleri arasında otokontrol ve disiplin mekanizmaları işletecek, hem de uzmanlık gerektiren dâvâlarda bilirkişi sıfatıyla mahkemelere ve gerekirse kamuoyuna yapacağı açıklamalarla kötü niyetli ya da iyiniyetli de olsa asıl metni tahrif eden yayıncıları deşifre ve men eden bir otorite (authority) oluşturabilecektir.
9. FSEK’e göre “memleket kültürü için önemi haiz görülen bir eser üzerindeki” hakları korumak Kültür Bakanlığının görevleri arasındadır.
“Memleket kültürü” kavramına jakoben laik bir yaklaşımla bakanlar için Risaleler kültürel bir eser sayılmayacaktır. Ancak ülkemizde demokrasinin gelişmesiyle birlikte laiklik kavramının tarifi de uygulaması da değişmekte ve makul hale dönüşmektedir. Yeni ve makul yaklaşımda kültür dinden uzak değildir. Memleket kültürünün en önemli yapı taşı dindir. Dinî eserler hiç şüphesiz kültürel açıdan önemlidir. En önemlilerinden biri ise hiç şüphesiz, bütün baskılara direnen, bütün olumsuzluklara “rağmen” ayakta kalan ve karşıladığı ihtiyaç sebebiyle toplumun gönlünde yer tutan Nur Risaleleridir.
O halde, Kültür Bakanlığı bürokratları Risaleleri korumak hususunda da görev bilincine kavuşturulmalı, Bakanlık hangi siyasî partinin elinde olursa olsun, memleket kültürüne ve bu kapsamda dinî eserlere karşı vazifesini—Diyanet İşleri Başkanlığı ile de işbirliğine giderek—hakkıyla yapmayı vatandaşına karşı siyasî ve anayasal bir görev bilmelidir.
10. Kültür Bakanlığının görevlerinden biri de Risale yayıncıları arasında kurulması gerektiğini yukarıda bildirdiğimiz meslek birliğinin kuruluşuna yardımcı olmaktır. Zira bu birlik, Risale yayınını denetim altında tutmak suretiyle, Bakanlığa da kendi görevi açısından yardımcı olmuş olacaktır.
Bu amaçla gerekirse mevzuat değişikliği de yapmak ve böylece “Risale Yayıncıları Meslek Birliği”nin kuruluşunun önünü açmak, Bakanlığın görevidir.

SON

PROF. DR. AHMET BATTAL
Turgut Özal Ünv. Hukuk Fakültesi
Ticaret Hukuku Öğr. Üyesi

Okunma Sayısı: 7393
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ali

    12.4.2013 00:00:00

    Risale-i Nur’un orjinalliğini korumak her mü’min in görevidir.Sadeleştirme adı altında kendi kısır düşüncelerini,zayıf yorumlarını ve tahrife kadar varacak kötü niyetlerini sergilemeye niyet edenler bunun vebalı altından kalkamazlar.Müslümanlar olarak bunlara prim vermemeliyiz ve karşı çıkmalıyız.Üstadın Kuran’ın tercüme edilmesi fikrine karşı yazdığı mektup Risaleler için de aynen geçerlidir.Hamiyetli her Nur talebesi bunun önlenmesi yolunda bir çaba sarf etmesi gwrekir.Müfsitlere meydan bırakılmamalıdır.Gereği neyse yapılmalıdır.Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

  • saliha

    12.4.2013 00:00:00

    artık bu sadeleştirme saçmalığına dur denilmesi gerekiyor

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı