"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ahirzaman tebliğ modeli (1)

Erdoğan ÇELEBİ
22 Aralık 2014, Pazartesi
İslâm tarihine baktığımızda tebliğ konusunda iki metod ve iki model insan tipi görmekteyiz.

Birincisi, “hikmetli nasihat” yöntemi ki, birey ve ferd bazında kalbleri imana, akılları iknaya çalışan tebliğ metodudur. Dinin bir nasihat olduğuna inanır, İslâmın kurumlar için değil insanlar için geldiği bilinciyle hareket eder.

İkincisi, kuvvetle ve kudretle tebliğ seçeneğidir ki, İslâmın toplumda görünür olmasına öncelik verir. Bunun içinde ivedilikle kamu gücünü ele geçirmeye çalışarak ancak o şekilde İslâma hizmet edileceğini düşünür.

Genelde İslâm coğrafyasına, özelde ise Ortadoğuya baktığımızda görünür ve baskın olan model, kuvveti ve kudreti önceleyen hikmeti ıskalayan ya da sonralayan bir tebliğ modelinin hâkim olduğunu görüyoruz. Bu model hikmetten ziyade kudreti, ferdden ziyade devleti, imandan ziyade ameli esas alan bir modeldir. Bu modelin doğru ve geçerli olmadığını anlamak için İslâm halklarının yaşadığı coğrafyaya kuş bakışı nazar etmek yeterlidir. O sebeple İslâmın sorunlarından bahsetmek istendiğinde bu anlayış modeli sürekli karşımıza çıkacaktır.

Şu halde iki tebliğ modelinden hangisini esas almayacağımızı anlamış durumdayız. Yani, kuvveti öne alıp İslâmı kudretle yaymak gerektiği anlayışı iflâs etmiştir. Zira, bu dünya “darül kudret değil, darül hikmettir.”

Öyleyse ahirzamanın kısa anında toplumu İslâmlaştırmadan önce tek tek kalbleri imanla buluşturmak, akılları idrakle tanıştırmak gerekir. Zira, kalb iman, akıl ise itikad etmelidir. Hikmet dünyasında tedricilik ve tekâmül esastır.

Hayatın esası ise, imanla başlar. İman eden intisab eder. İntisab eden istinad noktasını bulmuş demektir. Biz bu istinada Risale-i Nur diliyle NOKTA-İ İSTİNAD diyoruz ki Allah’a dayanmak demektir. Allah’a istinad edenin önünde  ise, sonsuz bir ahiret hayatı açılır ki, buna da NOKTA-İ İSTİMDAT diyoruz. 

Yani, Kadir-i Küllî Şey’e istinad eden bir insanın önüne sonsuzluk âlemleri ve sonsuzluk imkânları açılır. O insan zahirde bir ferd iken temsilde bir nev hükmünü alır. Öyle ki, tekâmül ile kâinatın bir misali musağğarı, doğru bir numunesi ve sahici bir haritacığı olur. Ayrıca kalben inkişaf ve ruhen inbisat ile maddiyat anlamında ki hayvaniyetten sıyrılır, kalb ve ruhun derece-i hayatına çıkar. İşte bu durumda o insan için geçmiş ve gelecek günler hazır zaman hükmüne geçer.

Özetle bir insanın imanla nurlanması, o ferdin hakikî anlamda özgürlüğü tadmasını netice verir. Zira, iman hem nurdur hem kuvvettir. Hakikî imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir. Ama Allah’a karşı her zaman bir Abd’dir. Yani, insanın hürriyeti Allah’a karşı değil mahlûkata karşıdır. O da elbette şeriat dairesindedir. 

Tebliğ konusunda “istiğna ve feragat mesleğini” esas alan model insanlar kimler. Onları da gelecek yazımızda inceleyelim, inşaallah.

Okunma Sayısı: 1365
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Nazım Sezer

    22.12.2014 19:57:40

    Erdoğan Bey sizi tebrik ediyorum, yazılarınızın devamını iştiyakla bekliyoruz, Allah muvaffak etsin

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı