"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şuunât-ı hayat ve intikal

Erdoğan ÇELEBİ
27 Ocak 2015, Salı
Mahlûkat karşısında eserden müessir-i hakikiyi; sanattan sanatkârı, işçilikten ustalığı gören ve gösteren bir bakış açısı kazanmak gerekir ki, biz buna intikal diyoruz.

Hayatın sevgi üzerine kurulduğunu, her şeyin sevgi etrafında döndüğünü, sevgisiz hiçbir işin olamayacağını söyleyen birçok insana rastlarız. Hatta sevgiye dayalı bir hayat olmasını, insanların birbirine sevgiyle yaklaşması gereğini hemcinslerine öğütleyen ve bunu meslek edinen bir kısım amatör ya da profesyonel danışman ve rehberleri de görürüz. Bu sevgi tahşidatı, sevginin kaynağını doğru yerde aramak kaydıyla elbet bir hakikattan haber vermektedir.

Yine şefkat ve merhamet duygularıyla hareket eden; insana, kâinata, hayvanata sevgi duyduğunu söyleyen; mağdur edildiğini düşündüğü bir kısım hayvanların beslenmesi, bakımı ve tedavisini kendisine uğraş edinen, hassas donanımlı, rikkatli, merhametli insanlara rastlamaktayız. Bu hassas duygularında ölçülü olmak ve bunu Yaratıcıya bir isyan aracı yapmamak şartıyla bu şefkat ve merhamet duygusu da bizlere başka bir hakikatin ucunu göstermektedir.

İşte genel olarak insanlarda bulunmakla birlikte, hassas donanımlı bir kısım kullarda baskın olarak zahir olan bu sevgi ve şefkat hakikati bizlere kâinatın yaratılış gayesinden (şe’nden ve şuunâttan) haber vermektedir.

Ayrıca dünya çapında şöhret ve maddiyat sahibi bir kısım sanatçıların meslekleri dışında bazı insan hakları örgütlerinde gönüllü faaliyetlerde bulunduklarını ve bu şekilde huzur bulmaya çalıştıklarını da müşahede etmekteyiz. Bu da bize başka bir fıtrat hususiyetinin ipucunu vermektedir. Zira, fıtrat, insana zamanla maddenin değil mânânın; almanın değil vermenin; israfın değil kanaatin daha yüce bir haslet olduğunu, hayatı daha tatminkâr kıldığını ihtar eder.

Ancak ömür kısa ve dönem ise ahirzaman olduğundan, insanın hakikate ulaşması noktasında en kısa yolu tercih ve takip etmesi zorunluluk arzeder. Yoksa insanın uzun yollarda kaybolması, telef olması, bir kısım zahiren güçlü sebeplere takılıp kalması tehlikesi her zaman söz konusudur.

İşte bunun içindir ki, eserden müessir-i hakikiyi; sanattan sanatkârı, işçilikten ustalığı gören ve gösteren bir bakış açısı kazanmak gerekir ki, biz buna intikal diyoruz. İntikalin aşamalarını ve tekâmül sürecini şöylece özetlemek mümkündür.

Eserden, fiile, isme, sıfata, şuunâta ve mahiyet-i zâtiyeye ulaştıran bir süreçtir. Yani, yaratılan bütün mahlûkatı bir sanat eseri olarak kabul ettiğimizde–ki öyledir–önce bu eser üzerindeki nakışları, süslemeleri, işçilikleri, hünerleri gördüğümüzde bunun bir sanat eseri olduğunu anlarız. Sonra bu eser üzerinde işleyen fiili görürüz. Sonra da bu fiildeki ustalığı, beceriyi, mahareti yani ismi ve mesleği müşahede ederiz. Bu isim ve meslek ise bizi mesleği icra etme kabiliyetine yani sıfata ulaştırır. Bu sıfat ise istidat ve kabiliyetin inkişafından zuhur etmiştir. İşte bu istidat ile istidadın açığa çıkmasına ve istidadın inkişafındaki mukaddes, münezzeh lezzet, keyfiyet ve hale şuunât diyoruz. Şuunâtın kendisinden zuhur ettiği Zat-ı Akdes’e, Sani-i Hakiki’ye ise, Allah (cc) diyoruz. Daha doğrusu Cenab-ı Hak, kelâm-ı ezelîsinde kendisi kendisini “Allah” (cc) lafzıyla ifade ediyor. Bu lafzullahın ise, Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını cami olduğunu öğreniyoruz.

İşte şuunâta Allah canibinden baktığımızda, Halık-ı Külli Şey’in, “kâinatı ve bütün mahlukatı yaratmasından, vücut vermesinden, hayat vermesinden, donanım vermesinden, rızıklandırmasından, kâinatı ve mahlukatı idare etmesinden, terbiye etmesinden ve güzel isim ve sıfatlarının mahlûkatta tecelli etmesinden; müştak ve meraklı gözlerin, gönüllerin O’nun sanatını ve hünerlerini temaşa etmesinden, beğenmesinden, takdir ve tahsin etmesinden, hamd ve şükür ile mukabele etmesinden” aldığı kudsî, münezzeh lezzet, sürur ve memnuniyete şuunat-ı İlâhiye ve şuunât-ı Rububiyet diyoruz.

Mahlûkat canibinden baktığımızda ise, öncelikle kendilerine verilen vücut ve hayat nimetinden lezzet almalarıyla birlikte, ayrıca, “camid varlıkların Sani-i Hakikilerine itaat etmelerinden, vazifelerini yerine getirmelerinden, fonksiyonlarını icra etmelerinden yani kâinatın ve hayatın devamına yönelik hizmetle görevlendirilmelerinden aldıkları lezzet ile zihayat ve zîşuur kulların Sani-i Hakiki’nin sanatını temaşa, takdir, tahsin, tebrik etmesinden, hayatın kıymetini, lezzetini hissetmesinden ve nimetin devamına ilişkin dua ve münacatta bulunmasından ve bunun ahiret ve ebedi hayat olarak kabul edilmesinden aldıkları lezzet ile bütün bu ihsanat ve ikramat karşısında “aklî, kalbî, ruhî, bedenî ibadet” ile kulluk ve ubudiyet vazifelerini ifa ve ikame etmelerinden aldıkları lezzet, huzur, sürûr ve sükûna da “tecelli-i şuunat” diyoruz.

Hülâsa, Kadîr-i Külli Şey’in, yaratış ve varediş maksadıyla, bu maksadın tahakkuna hizmet eden, emir ve yasakların imtihana tabi kullarınca doğru anlaşılıp iman ve ubudiyetle; itaat ve teslimle yerine getirilmesi ile birlikte; bütün mahlukat üzerinde “muhabbet, sevgi, şefkat, merhamet” olarak tecelli ve in’ikas eden Şuunat-ı Uluhiyet ve Şuunat-ı Rububiyetin; “zîhayat, zîşuur, zîakıl, zîruh” ibâdı tarafından his ve massedilerek vicdanın dört ziyası ve unsuru, ruhun da dört havassı olan “zihin, irade, his ve latife-i Rabbaniye”nin işletilmesiyle; “marifetullah, ibadetullah, muhabbetullah ve müşahedetullah” yoluyla “hamd, şükür, tahsin, tazim ve takdis” ile (şeklinde), Malik-i Hakiki’lerine mukabelede bulunmalarından umulan Rıza-i İlâhiye’dir.

Zira, iman ihlas ile; amel rıza-i İlâhî ile kemâlini bulur.

Okunma Sayısı: 1515
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Garib Doğu

    27.1.2015 13:56:29

    Çok derin bir konu işlenmiş.Belki de Risale-i Nur'un en derin meselesi de diyebiliriz.Yazarı tebrik ediyorum.Yalnız şu cümleler izaha muhtaç diye düşünüyorum;''Kudsi,münezzeh lezzet,surur ve memnuniyet nasıl şuunat-ı İlahiye ve şuunat-ı Rabbaniye olabiliyor.Bunlara şuunat demek doğru bir tesbit ve hüküm mü?İzah edilse iyi olur.Zihin,irade,his ve latife-i Rabbaniye nasıl işletilir?Marifetullah,ibadetullah,muhabbetullah,müşahedetullah nasıl kazanılr?Şuunat-ı Uluhiyet ve Şuunatı-ı Rububiyet nasıl hissedilir ve emilir?Bunlar da açıklansa çok iyi olur.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı