"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Sevgili hayat yolcusu

Fadime KAYA
29 Mart 2015, Pazar
Hayata dair mektuplar (8)

Yeniden merhaba. Sana mektup yazmayalı uzun zaman oldu. Göğün maviliği, güneşin ziyası, denizin rengi bu ayrılık döneminde senin nazarında nasıl bir hale büründü? Şüphesiz gök yine mavi, güneş yine yedi renginde, deniz her damlasında ab-ı hayat… Yani hayat kaldığı yerden devam ediyor. Biz de kaldığımız yerden devam edelim. 

Sevgili hayat yolcusu, okulumun ikinci dönemindeyim. Bazen derslerden dolayı çok gereksiz kitaplar okumak zorunda kalıyoruz. “İnsan öğrendiklerini kontrol etse, pek çok lüzumsuz şeyler bulur” der Bediüzzaman. Bilinçaltıma gereksiz bilgilerin girmesi beni tedirgin ediyor. Bazı romanlarda geçen müstehcen, argo kelimeler maneviyatımızı lekeliyor. Manevî şeylerin bize yabancılaşması, kalbimizin zevk-i nuranisi olan zikirden uzaklaşması, günahı normal karşılama gibi durumlar hep okumalarımıza dikkat etmediğimiz için husûle geliyor. Rastgele okumalarımızın bizi nasıl bir tehlikeye attığını şu dünya gözüyle pek farkında değiliz, ama ahirette neler kaybettiğimize sebep olduğunu görünce pişmanlık içinde kalacağız.

Ebediyet için yaşayan bizler dünya ehli gibi her kitabı okuyamayız. Onlar sadece bu fâni yerin sevdasına düştükleri için ona göre kitaplar okurlar. Ama bizler ubudiyet için bu dünyaya gönderildiğimizden  ilk tercihimiz ahiretimizi kurtaracak eserleri olmalıdır. Diğer eserleri bulunduğumuz konuma göre okuyabiliriz, ama müteyakkız olmalıyız. O kitapları bir okuyorsak imanın hakikatlerini anlatan eserleri on defa yüz defa okumalıyız. Çünkü o kitapların ruhumuzda meydana getirdiği tahribatı onarmak için iman hakikatlerini anlatan kitaplarının sayısı daha çok olmalıdır. Aynı şekilde televizyon izlerken, internete girerken de günahların bizde meydana getirdiği tahribatı da onarmamız gerekiyor. Nasıl göz bir saçı kaldıramıyorsa, bazı lâtifelerimiz de küçücük bir günahı kaldıramıyor. Televizyonda gözümüze değen her müstehcen görüntü kaç duygumuzun ölmesine sebep oluyor. O duyguların ölmesi onların zikirlerini de sekteye uğrattığından vebal altında kalıyoruz. Ve o duygumuzda ahirette tezahür etmeyebiliyor. Çok şükür Risale-i Nurun tamir etme özelliği var. Onu ne kadar çok okursak gerek zahiri gerek batini duygularımızdaki tahribatı onarabiliriz. 

Sevgili hayat yolcusu,

Meselâ “Bismillah her hayrın başıdır” derken, amel defterimize ne kadar çok sevap yazılıyor. Hem aklımız bundan istifade ediyor hem de diğer maddî ve mânevî bütün duygularımız da hissesini alıyor. Ama normal bir kitap okuduğumuzda sadece aklımız hissesini alırken sair duygularımız nasipsiz kalıyor. Risale-i Nur’un verdiği o müthiş zevki veremiyor. Bu yüzden hakikî anlamda zevkini alan ondan asla vazgeçemiyor. Şimdi sınav için bir roman okuyorum. O romanın satır aralarında geçen müstehcen kelimelerin bilinçaltıma verdiği zararı düşündükçe dehşete düşüyorum. Geçenlerde derste bir film izlettiler. Öyle iğrenç kelimeler geçiyordu ki kulağım onları her duyduğunda irkiliyordum. Başta bilseydim sakıncalı kelimeler olduğunu derse girmezdim. Zaten sonuna kadar izlemedim.  Ama kulağım o kelimeleri duydu, bilinçaltıma girdi. 

Bu ve buna benzer bir çok şeyle karşı karşıya kalıyoruz. Günlük olayları bile takip ederken tehlike içindeyiz. Temeli sağlam olan bir altyapımız yoksa o haberleri izlerken yanlış yorumlar yapabiliyor, menfi düşüncelere yönelebiliriz. Belki de bizimle aynı fikre sahip diye zalimin yaptığını hoş görebilir, bilmeden masum insanları suçlayabiliriz. Bu da kul hakkıdır. Başka bir tehlike de, bir haber sayfasını açarken ya da herhangi bir araştırma yaparken harama bulaştıran görüntüler de karşımıza çıkabiliyor. Başını ne kadar çevirmeye çalışsan da göz bir defa o görüntüyü görüyor. Mânevî âlemimiz bu görüntüden sarsılıyor. Gazete sayfaları da hakeza... Gerçekten çok çetin bir imtihanın içindeyiz. İmanımız ateşin içinde. Ama Allah akıl vermiş, haramdan kaçınmanın yollarını da göstermiş. Bundan dolayı vebalden kaçamayız. 

Sevgili hayat yolcusu,

Zübeyir Ağabey’in dediği gibi “şimdi oku, kabirde okuyamazsın.” Yine, 180 değil, 1080 defa okusan yine az. Evet, çok okumalıyız. Zübeyir Ağabey Risale-i Nur’u tanımadan önce çok fazla kitap okuyan biriymiş. Çok zengin bir kütüphaneye sahipmiş. Ne zaman nurları tanımış sahip olduğu bütün kitapları başkalarına dağıtarak sadece Risale-i Nur okumaya başlamış. Risale-i Nur bütün hakikatleri barındırdığı için sair kitaplara ihtiyaç kalmamış. Zaten tenkit gözüyle bakmadan okuyan kişi, o hakikatleri ve ne kadar değerli bir eser olduğunun farkına varır. En önemlisi taklit-i imanı tahkik-i imana çeviriyor. Bizim en önemli ihtiyacımız imanı kurtarmak değil mi? 

Sevgili hayat yolcusu Âlim-i Mutlak olan Zata emanet ol. 

Okunma Sayısı: 1482
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı