Adalet sisteminde ciddî sıkıntılar olduğu noktasında ihtilâf yok.
Gerek iktidar ve gerekse muhalefet milletvekilleri zaman zaman bu hususta beyanlarda bulunuyor ve sistemin ‘âdil’ işlemesi konusunda görüş beyan ediyorlar.
Adaletin vazgeçilmez olduğu ve ‘mülkün, devletin temeli’ olduğu hususunda da farklı görüş yok. Herkes bu konuda da ittifak halinde. Ancak sıra adaleti uygulamaya geldiğinde ihtilâf çıkıyor. Şahsî menfaatler için adalet anlayışından tavizler veriliyor ve ortaya tam olarak ‘adaletsizlik hali’ çıkıyor.
11 kıdemli ve uzman hukukçu kamuoyuna hitap eden ortak bir açıklama yaparak adalet çağrısı yapmış. Bu çağrı görünüşte hukuk uygulayıcılarına hitap ediyor olsa da esasında fert fert bütün Türkiye’ye de hitap ediyor denilebilir. Çünkü ortada bir hukuksuzluk ve adaletsizlik varsa herkesin, hepimizin bu ‘yanlış’a uygun yollarla itiraz etmemiz icap eder. “Bana dokunmayan hukuksuzluk varsın devam etsin” demek insanî bir tavır olarak görülemez. Ayrıca ‘adalete çağrı ya da adalet çağrısı’ sadece hukukçuların üzerine düşen bir vazife de değildir. Hukukçuların yaptığı bu çağrı, kişilerden bağımsız olarak sivil toplum kuruluşlarının da sahip çıkması icap eden bir çağrıdır. Türkiye’nin âcil bir şekilde hak, hukuk ve adalet yolunda ilerlemesi gerekiyorsa bunun için 11 imzalı değil, onbir bin imzalı çağrı yapılsa yeridir.
“Kamuoyuna beyanımız, adalete çağrımızdır” başlıklı açıklamada özetle şu tesbitler yapılmış:
* “Af tartışmaları, iktidar partilerinin talep ve programları doğrultusunda kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun gerek hazırlık, gerekse yasalaşma safhasında muhalefetin, yargıç, savcı ve baroların, sivil toplum kuruluşlarının, uzman akademisyenlerin talep ve itirazları dikkate alınmamış, kamu vicdanı yaralanmıştır.
* “Basın faaliyetleri nedeniyle yargılanıp mahkûm edilen kişilerin başta ifade özgürlüğü ve âdil yargılanma hakkı olmak üzere anayasal hakları yok sayılmıştır.
* “İktidar (Meclis çoğunluğu) elbette infaz rejiminde değişiklikler yapabilir, suç ve cezalarla ilgili tasarruflarda bulunabilir, istisnaî durumda Meclisin 3/5 çoğunluğunun rızasıyla af da çıkarılabilir. Ancak bunun sınırı, âdil bir ölçünün göz ardı edilmemesi(dir). Çıkarılacak yasanın “kamu” yararını gözetmesi gerekir.
* “Bu kanun özel af mahiyetinde hükümler barındırmış olmasına rağmen, nitelikli çoğunluğa riayet edilmemiştir.
* “Bu yaklaşımın ülkemizdeki siyasal yarılmayı derinleştireceğine, şu günlerde en büyük ihtiyacımız olan toplumsal barışımıza zarar vereceğine inanıyoruz. Siyasal çoğulculuğun, anayasal ilkelerin, hukuk ve adaletin ne ölçüde hayatî olduğunu, 100 yıllık tarihimizden çıkan dersleri hatırlatarak bir kez daha vurguluyoruz.” (t24.com.tr, 4 Nisan 2020)
Hukuk ve adaletin devlet ve cemiyet hayatı için vazgeçilmez olduğunu tartışmaya ihtiyaç var mı? Madem adalet mülkün temelidir, o halde adalet çağrısı duyulmalı ve bu çağrı başka sivil toplum kuruluşlarınca da tekrarlanmalı.
Herkes için, hepimiz için adaletin tam olarak tecelli ettiği ve edeceği bir dünya isteyelim vesselâm.