Türkiye’nin büyük dertleri arasında yer alan enflasyonla; hak, hukuk ya da adalet arasında doğrudan bir bağ kurmak bazı itirazları beraberinde getirebilir, ama dolaylı da olsa irtibat vardır.
Çünkü hak, hukuk ve adaletin tam olarak işlediği sistemlerde enflasyon da bizdeki gibi can yakıcı olmaz. Bunun sebebi; sosyal adaletin, adil gelir dağılımının ya da fukaralıkla mücadele etmenin de ‘adalet’in bir gereği olması ve öyle görülmesidir.
Ülkemiz uzun süre yüksek enflasyonla karşı karşıya kaldı ya da enflasyonla yaşamaya alıştı. Yüzde 100’lerde seyreden bir enflasyon sosyal hayatta da büyük tahribata sebep oldu. Son yıllarda yüksek enflasyon büyük ölçüde kontrol altına alındı, ama henüz arzu edilen seviyelere düşürülmüş değil. Daha mahzurlu olan, ‘çekirdek enflasyon’ diye tabir edilen üretimdeki enflasyonun kalıcı olarak düşürülememiş olmasıdır. Belki bunda daha üzücü olan, enflasyonun yeniden yükselişe geçmesi ve git gide yüksek enflasyonun da ‘normal’ görülmesidir. Tıpkı, başka sahalarda yapılan yanlış işlerin ‘normal’ görülür hale gelmesi gibi...
Açıklanan rakamlara göre Şubat ayı itibarıyla tüketici fiyatlarındaki artış (enflasyon) yüzde 20 civarında. Üretici fiyatlarındaki artış ise daha yüksek, yüzde 30 civarında. Geçmiş yıllardaki yüzde 100’lük enflasyon rakamlarına bakıp, mevcut rakamları normal görmek doğru olmaz. Elbette yüzde 100’e nisbetle yüzde 20 ya da yüzde 30 enflasyon ‘iyi’dir, ama uzun dönemde bu meselenin dert olarak kalmaya devam edeceğini gösterir. Mutlak surette bu mesele çözülmeli ve ülkemizdeki enflasyon nispeti de yüzde 5’lerin altına inmeli.
Güya yaptığımız işlerle övünüyoruz, fakat övünmeyi bırakıp da çalışan ve üreten ülkelerdeki enflasyon durumu şöyle: AB’de 2018 Aralık’ta yüzde 1,6 olan yıllık enflasyon, 2019 Ocak ayında yüzde 1,5’a geriledi. Avrupa Merkez Bankası (ECB), bölgede yüzde 2’nin hemen altında ancak yüzde 2’ye yakın enflasyon hedefliyor. (AA haberi, 22 şubat 2019)
Bizi ‘kıskandığını’ düşündüğümüz ülkelerdeki tablo bu. Yüzde 20 ya da yüzde 30 enflasyonla bu ülkeleri kendimize kıskandırabilecek işler yapabilir miyiz?
Tabiî ki dert sadece ekonomi ya da enflasyon rakamlarından değil. Önümüzde duran şöyle bir tablo daha var: “Türkiye bugün hukukun üstünlüğü kriterine göre dünyada bu ligde yarışan 126 ülke arasında 109. sıradadır. Dünya Adalet Projesi verilerine göre Türkiye temel hakları temin etmekte 2011 yılında 52. sıradayken gerileye gerileye bugün, yani 2019’da 109’a kadar geriledi. Adalete erişebilirlikte 96, şeffaflıkta ise 94. sırada bulunuyoruz. (...) ‘İyiyiz, işler yolunda’ demek birbirimizi teselli etmeye belki fayda sağlar, ama tablo açıkça gösteriyor ki Türkiye’nin karnesi kırıklarla doludur. Adalet sistemimiz ve kamu yönetiminde şeffaflık giderek zayıflıyor. Böyle bir tabloda, ne kadar aksini söylersek söyleyelim bütün üniteler de dökülüyor demektir. (...) Üniversitelerin dünya ligine dahi giremediği gerçeği aşikâr… (...) Sivil toplum aktivitelerinden söz edecek mecalimiz yok. (...) Adaleti sorunlu olan, yönetimi şeffaf olmayan bir ülkede bütün değerlerin düşük olması kaçınılmazdır. İşleri toparlamak için neresinden başlayacağımızı bilemem, ama evvelâ buna niyet etmemiz ve tabiî ki gerçeği kabul etmemiz şarttır.” (Mustafa Karaalioğlu, Karar g., 4 Mart 2019)
Milletimiz çok daha iyisini hak ediyor. O halde, derdin farkına varalım ve bilinen çareleri hemen uygulayalım, vesselâm.