"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ayağa kurşun...

Faruk ÇAKIR
19 Aralık 2014, Cuma
Türkiye’yi idare edenler başka şekilde isimlendirse de, netice olarak gazetecilerin de mağdur olduğu yeni bir süreçle karşı karşıyayız.

“Hukukî süreç devam ediyor” olsa da, açıklanan bilgilere bakıldığında operasyonun yıldırma ve gözdağı verme maksadı taşıdığını söylemek mümkün. 

Meselâ, 79 yaşındaki bir ‘hoca’nın bir yazısından dolayı böyle ‘büyük’ bir operasyonda gözaltına alınması; sonrasında sadece ifadesinin alınıp serbest kalmış olmasına rağmen makul müdür? Aynı şekilde gözaltına alınan diğer gazetecilerin ifadelerinin alınmasının geciktirilmesi; sindirme ve yıldırma anlamına gelmez mi? 

Bu endişeler dile getirildiğinde, “Daha önce de böyle şeyler oldu” diyerek savunanlar var. ‘Kötü’ ne zamandan beri emsal olmaya başladı? Geçmişte de böyle hadiseler yaşandıysa, ki yaşandı, onlar da yanlıştı, kötüydü, hatalıydı! Ancak, “O gün yaşandı, itiraz edilmedi. Bu gün de benzer hatalar, yanlışlar, kötülükler yaşansın” diyebilir miyiz? Böyle demek, özünde; hak, hukuk ve adaleti barındırır mı?

Adalet sisteminin iyi işlemediğini herkes kabul ediyor. Gözaltına alınanların avukatları, müşahhas ve elle tutulur teknik hatalardan bahsediyor. Bu hatalar bilerek mi işleniyor? Türkiye’yi idare edenlerin böyle ciddî hatalar yapan bürokratlar karşısında onları ikaz eden ‘dost’ları  kalmadı mı? Daha önce, çok daha büyük ve ciddî iddialarla gözaltına alınanların serbest kaldığına şahit olunan bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla gözaltına alınan gazetecilere sorulan sorulara bakıldığında, atılan adımın yıldırma ve sindirme maksatlı olduğu kanaati kuvvet kazanıyor.

Avrupa ve Amerika’nın gösterdiği tepki üzerine ortaya konulan tavır da, maalesef ‘kendi ayağına kurşun sıkmak’ kabilinden. Avrupa Birliği’ne üye olmayı ‘devlet politikası’ olarak ilan eden bir ülkenin cumhurbaşkanı, üye olmak istediği birliğin yöneticilerine ‘rest’ çeker mi? Böyle bir ‘rest’in faturasını acaba kim ödemek durumunda kalır?

Daha önceki ‘rest’ler gibi bu ‘rest’ de ‘Bir Türk dünyaya bedeldir’ anlayışı ve propagandası ile yetişenlerden alkış alabilir. Ama bu alkış çok yanıltıcı ve aldatıcıdır. “Kopenhag Kriterleri”ne rest çekenler, ülkemizi “Ankara Kriterleri” ile mi hak, hukuk ve adalet yolunda ileriye götürecek? Böyle bir hedefin gerçekleşmesi mümkün olsaydı, bu güne kadar tamamlanmış olmaz mıydı?

Bugün yaşadığımız sıkıntıların kaynağı, “Ankara Kriterleri”dir. “Tek Parti” devrinden 27 Mayıs 1960 darbesine, 12 Eylül 1980 ihtilâlinden, 28 Şubat 1997 sürecine kadar ne kadar ‘tuzak’ varsa, tamamı “Ankara Kriterleri”nin neticesidir. Dolayısı ile 2014 yılında hâlâ “Ankara Kriterleri”ne sahip çıkmak ülkemize yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir. 

Ömrü olan, bugün “Ankara Kriterleri”ne sahip çıkanların yarın bir gün bu kriterler sebebiyle mağdur olacabileceğine de şahitlik edebilir. Çünkü bu kriterler insan fıtratına aykırı, hukukun ve adaletin yerleşmesine engel.

Türkiye ne yapıp etmeli, kendi ayağına kurşun sıkan insan durumuna düşmemeli. Bunca badire, bunca ibret, bunca dersten sonra hâlâ ‘tek parti’ anlayışının müşahhas özeti olan “Ankara Kriterleri”ne sahip çıkmak ve bunlardan medet ummak çok garip. 

Okunma Sayısı: 1506
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı