Hukukçuların en çok konuşması gereken dönemlerde yaşadığımız her halde inkâr edilemez.
Son aylarda yenileri açılmadıysa ülkemizde (2020 yılı itibarıyla) 38’i devlet, 35’i vakıf, 11’i Kıbrısta olmak üzere toplamda 84 hukuk fakültesi bulunuyormuş. Bunca hukuk fakülteleri ve bunca hukukçu varken; adalet sistemiyle ilgili beyanların duyulmuyor olmaması hayra alâmet sayılabilir mi?
17 Nisan (1967) cesur hukukçu Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in vefat yıl dönümüydü. Ali Fuat Başgil Hoca takdirle yad edilmiş olsa da, hakkıyla bilindiğini söylemek mümkün değil.
Prof. Dr. Alaaddin Karaca ile Ali Fuat Başgil hakkında yapılan bir sohbeti özetlemekte fayda var. Prof. Dr. Karaca’nın Başgil değerlendirmesinin özeti şöyle:
“Ali Fuad Başgil, (...) 21 yaşında, Birinci Dünya Savaşı’nda, 1914’te askere gitmiş, yaklaşık 4 yıl Kafkas cephesinde görev almıştır. 1919’da askerliğini bitirdikten sonra İstanbul’a dönmüş, 1921’de tahsil için Paris’e gitmiş, felsefe, siyasî bilimler ve hukuk diploması almış, hukuk doktoru olarak 1929’da yurda dönmüştür. (...) 1961’de Adalet Partisi’nden Samsun Senatörü seçildi. Cumhurbaşkanlığı adayı oldu, ancak darbeciler tarafından tehdit edilerek adaylığı engellendi. (...) 1965’te milletvekili seçilmiş, Meclis’te Anayasa Komisyonu Başkanlığı yapmış ve 17 Nisan 1967’de vefat etmiştir.
“Başgil Hoca, evvelâ tabiî ki bir hukukçudur, hukuk âlimidir. (...) Önemi bugün dahi inkâr edilemeyecek ‘Gençlerle Başbaşa’ adlı bir eserle, gençliğin eğitilmesi, yetiştirilmesi hususunda yaptığı çalışmalarıdır. (...) Gençlerle Başbaşa, 13-25 yaş arasındaki gençlere yönelik, onlara hayat dersi veren, kılavuzluk yapma iddiasında olan bir eser bence. (...)
Hamaset, hitabet tonu, süslü söz yok Gençlerle Başbaşa’da… Ama 8-13. sınıflar arasında bir yerde mutlaka öğretmenler tarafından okutulmalı bu eser…
“(Soru: Dil meselesi niçin hocayı bu denli etkiliyordu?) Türk diline, tarihte eşine rastlanmamış bir suikastın yapıldığını belirtir. Ona göre, dil ecdadın ortak mülküdür ve hiçbir hükûmet ya da güç bu ortak mülke müdahalede bulunamaz, tasarrufta bulunamaz; daha açıkçası bir dilci yeni bir dil icat edemez. (...) Her hâlde hukuk dilini de en iyi kullanan bilim adamlarından biriydi.
“(Soru: Neden önemli Hoca’nın hatıraları?) Bir kere hoca, Kurtuluş Savaşı’nda askerlik yapmıştır, cephededir. (...) Anadolu’nun ıztırabını yansıtması bakımından önemli. Bir de 1960 darbe sürecinde ve sonrasında yaşadıkları var. (...) Bugünün gençleri söz konusu hatıraları ‘darbe süreçleri’ni öğrenmek bakımından okumalılar.
“(Soru: Hürriyet ve eşitlik kavramlarına yaklaşımını biraz açabilir miyiz?) Biliyorsunuz onun faal siyasî hayatı 1960 sonrası başlar. AP’den Samsun Senatörü olmuştur. Bir de malûm bir cumhurbaşkanlığı adaylığı konusu var. Askerî Cunta, hem de hocayı bizzat Başvekâlete çağırmak ve tehdit etmek suretiyle –ki hatıralarında bunu açık açık yazmıştı- bu adaylıktan men etmişlerdir. (...) Türkiye’nin hakikî manada bir demokrasiye geçmesi için çabaladı, bu minvalde dinî inanç ve ibadetlerin hür bir biçimde yaşanması için ayrı bir mücadele etti, yazılar yazdı. Eğer devlet adamları Başgil’in ‘laiklik’e ilişkin görüşlerini dikkate alsalardı, bugün yaşadığımız bir çok dinsel inanç sorunu olmazdı.” (Konuşan: Muaz Ergü, www.dunyabizim.com, 18 Nisan 2021)
Evet, “Türkiye’nin hakikî manada bir demokrasiye geçmesi için çabala”yan Prof. Dr. Başgil’i rahmetle anıyor ve yeni Başgil’lerin hukuk âleminde filizlenmesini Allah’dan niyaz ediyoruz.