"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bu çocuklar bizim!

Faruk ÇAKIR
23 Nisan 2015, Perşembe
Ülke olarak genç bir nüfusa sahip olmakla övünüyoruz. Bu övünmede haklılık payımız da vardır, ancak sahip olduğumuz çocuk ve genç nüfusa sahip çıktığımızı söyleyemeyiz. Bunu görmek için eğitim sistemine bakmak kâfidir.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı rakamlara göre Türkiye nüfusu 2014 yılı sonu itibariyle 77 milyon 695 bin 904 iken çocuk nüfus ise 22 milyon 838 bin 482 oldu. Birleşmiş Milletler tanımına göre 0-17 yaş grubunu ihtiva eden çocuk nüfus, 1935 yılında toplam nüfusun % 45’ini oluştururken 2014 yılında toplam nüfusun % 29,4’ünü oluşturdu.

10 milyon nüfuslu ülkeler kendilerini ‘büyük’ kabul ederken, Türkiye’de 18 yaş altı 22 milyon çocuk ve genç nüfusun olması elbette övülmeyi hak ettirir. Ancak her zaman ifade edilmeye çalışıldığı üzere, asıl mesele sahip olduğumuz bu genç nüfusu iyi eğitebilmek, onları ‘tuzak’lardan koruyabilmek ve geleceğe umutla bakabilmektir.

Genç nüfusa sahip olmakla ne kadar övünüyorsak, onları ‘tuzak’lardan koruyamadığımız için de o kadar dövünmeliyiz. Yine TÜİK’in rakamlarına göre çocukların ve gençlerin suç işleme nisbetleri hızla artıyor. 

Türkiye’de 2013 yılında ceza infaz kurumuna giren hükümlü sayısı 161 bin 711 iken, Ceza İnfaz Kurumu’na giren 12-17 yaş grubundaki çocuk hükümlü sayısı 6 bin 132 olmuş. Bu çocukların % 97,3’ü erkek, % 2,7’si ise kız çocuk. Ceza İnfaz Kurumu’na giren hükümlüler arasında 12-17 yaş grubundaki çocukların oranı 2009 yılında % 1,5 iken, 2013 yılında ise % 3,8’e yükselmiş. Bu rakamlar, her meseleyi bir yana bırakarak çocuklarımıza ve gençlerimize sahip çıkmamız gerektiğini göstermez mi? Aynı araştırmaya göre çocuk ve gençler sırasıyla; hırsızlık, yağma ve yaralama suçları işleyerek cezaevlerine girmiş... (http://www.tuik.gov.tr, erişim tarihi: 22 Nisan 2015)

“Allah’a şükür, benim çocuğum suç işlemedi, cezaevine girmedi” diyebilir miyiz? Cezaevlerine giren çocuklar da bizim değil mi? Nasıl bir cemiyet haline geldik ki, çocuklarımız ve gençlerimiz hırsızlık, yağma ve yaralama suçları işler duruma geldi? Yoksa, “Para, para, para” derken çocuklarımızı ve gençlerimizi unuttuk mu?

Bu üzücü tablo karşımızdayken, dünyanın 20 ya da 10’uncu büyük ekonomisi olsak bir anlam ifade eder mi?

Cezaevlerine giren çocukların ve gençlerin hırsızlık ve benzeri suçları işlemiş olması da ayrıca vahim bir durum. Nasıl oldu da hırsızlık gibi çirkin bir alışkanlık cemiyette zemin bulabildi? Gençlere ulaşma noktasında geçmişe nisbetle çok daha iyi imkânlar varken nasıl oldu da bunca gönüllü kuruluş gençlerin tuzağa düşmesine mani olamadı?

Elbette ümitsizliğe kapılmayalım, fakat yaşananları da görelim. Bu  tabloyu hep birlikte çalışarak değiştirebiliriz. Kalplere ve akıllara hitap eden bir eğitim sistemiyle işe başlamak gerek. Gençlere ve çocuklara iyiliği, güzelliği, fazileti, ahlâkı, erdemi ve dürüstlüğü öğretemeyen bir eğitimle bir yere varamayız. “Bir Türk dünyaya bedeldir” anlayışı ile kendimizi kandırmaya devam edersek daha fazla çocuk, daha fazla genç tuzaklara düşebilir. 

“Müslüman Türkiye” bu tabloyu hak etmiyor. El birliği ile bu üzücü tabloyu değiştirmek durumundayız. Bu sebeple, ‘para, para, para’ demeyi bırakıp; kalplere ve akıllara hitap edecek şekilde ‘eğitim, eğitim, eğitim’ demek durumundayız. 

Unutmayalım, bu çocuklar bizim!

Okunma Sayısı: 1331
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı