Çok şey konuşuluyor, çok vaadde bulunuluyor, ama bir şeyi unutuyoruz: Türkiye, 2020 yılında dahi 12 Eylül 1980 darbecilerinin hazırlayıp millete zorla kabul ettirdiği “1982 Anayasası” ile idare ediliyor.
Gençler belki hatırlamaz, ama hakikaten 1982 Anayasası her ne kadar ‘yüzde 92’ ile kabul edilmiş olsa da bu hür seçim neticesi ortaya çıkan bir tablo değildi. Tartışmasız şekilde millete zorla kabul ettirilmiştir, çünkü fiilen “Bu anayasa hayır diyorum, hayır diyelim” demek yasaktı. Haliyle ‘hayır’ demenin ya da itiraz etmenin yasak olduğu bir seçimi normal kabul etmek de mümkün olmadığı için, neticeyi, yani ‘yüzde 92 evet’i de normal kabul etmek mümkün değildir.
Antalya Milletvekili Hasan Subaşı TBMM’de yaptığı konuşmada, halen yürürlükte olan Anayasa’nın bir darbe Anayasası olduğunu hatırlatarak, “Bunun yerine 18 yıldır sivil bir anayasa ikame etmek aklına bile gelmeyen iktidar için utançtır” demiş. Subaşı, konuşmasında şunları da söylemiş: “Uyguladığımız ve bugün baş tacı ettiğimiz Anayasa, darbe Anayasa’sıdır. Bu Meclis ve Hükûmet mahcubiyet duymalıdır; On sekiz yıldır iktidar olan Hükûmetin bu darbe Anayasa’sını değiştirip yerine sivil bir anayasa ikame edememesi doğrusu utançtır. (...) Gerçekten bu anayasayla yaşıyoruz, baş tacı ediyoruz çünkü daha iyisini meclis ikame edemedi! Üstelik bu 1982 Anayasası darbe ima etmiyor, gözümüze sokuyor! Gerçekleri görmezden gelerek, üstünü örterek görevimizi yapmış olamayız!”
Elbette yeni ve çok daha iyi bir anayasayı yapmamış olmak tek başına şu anki iktidarın kabahati değil. Şimdiye kadar iktidara gelen bütün partiler, bütün liderler ve bütün vekiller bu kabahate ortaktır. İlk fırsatta bu darbe anayasasından kurtulamayan bir TBMM görevini hakkıyla yapmış sayılmaz. Ayrıca, 1982 Anayasası’nın pek çok maddesinin değiştirildiği de bir gerçektir. Buna rağmen anayasadaki temel sıkıntılar sona ermiş değildir. Türkiye mutlaka bu darbe anayasasından kurtulmalıdır.
İktidar pek çok şeyi tek başına yapabildiği halde bu hususta gerekli adımları atmaması, işi yokuşa sürmesi ve daha da önemlisi bunu bir mesele ve dert olarak görmemesi düşündürücüdür.
1982 Anayasası’nı değiştirmek her halde çok zor olmasa gerek. Daha önce de TBMM’de değişik partiler bir araya gelerek, belli noktalarda uzlaşarak anayasanın çoğu maddesini değiştirdiler. Şimdi de hak ve hürriyetler noktasında Türkiye’nin ileri gitmesine mani olan maddeler mutabakatla değiştirilebilir. Ancak Türkiye’yi idare eden ‘irade’nin böyle bir meseleyi dert etmediği görülüyor. Başka pek çok konuda adımlar atılırken sıra yeni ve çok daha sivil, çok daha iyi, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayacak ‘demokrat bir anayasa’ya sıra gelince işler tıkanıyor. Daha doğrusu son yıllarda idarecilerimizden “Türkiye’nin, milletimizin çok daha iyi bir anayasaya ihtiyacı var” diye bir söz dahi duymuş değiliz. Onların gündeminde böyle bir mesele yok ve bu iyi bir hal değil.
Milletimiz çok daha iyi bir anayasa ve tabiî ki çok dahi iyi bir hukuk ve adalet düzenine ihtiyacı vardır. Anayasa’da çok güzel maddeler olabilir, ama onları uygulama imkânı bulamadıktan sonra ‘çok güzel maddeler’ bir anlam ifade eder mi?