Ülkemizde fazlaca gündeme gelmese de, 2007 yılından bu yana 15 Eylül ‘Uluslararası Demokrasi Günü’ olarak kutlanıyor. Kayıtlara göre Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 15 Eylül’ü ‘Uluslararası Demokrasi Günü’ ilân etmiş ve her yıl değişik faaliyetlerle bu gün kutlanıyor.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Dubravka Suica yazılı bir açıklama yaparak dünya genelinde demokratik değerlerin önemini hatırlatmış. “Dünyanın dört bir yanında insanlar, hayatlarını riske atarak eylem yapmaya devam ediyor, demokrasi talep ediyorlar” denilen açıklamada Hong Kong’ dan Lübnan’a, Belarus’tan Sudan’a bazı ülkeler zikredilmiş.
Dünyayı esir alan virüs salgının (Covid-19) demokratik değerleri baltaladığını belirten yetkililer, “Tüm dünyada demokratik kurumlar zarar görüyor. İnsanların demokratik kurumlar ve uygulamalara olan güveni azalırken kutuplaşma artıyor. Dijital teknoloji ve sosyal medya ile birlikte dezenformasyon da artıyor” tesbitinde bulunmuşlar.
Avrupa Birliği’nin “demokrasinin teşvik edilmesi ve korunması” konusunda lider bir rol üstlendiğini hatırlatan AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in şu tesbiti de dikkat çekici: “Avrupa Birliği, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün yanı sıra demokratik değerleri geliştirmek ve korumak için güçlü bir taahhüt üzerine kuruludur. Demokrasi, barış ve istikrar olmadan uzun vadeli kalkınma ve refah olamaz. Öncü bir rol üstlenmeye devam etmeliyiz.” (tr.euronews.com, 14 Eylül 2020)
Avrupa’nın ve “Avrupa Birliği”nin de demokrasi ve hürriyetler noktasında onlarca belki yüzlerce eksiği vardır. Ancak, AB’nin üst düzey bir temsilcisinin “Demokrasi, barış ve istikrar olmadan uzun vadeli kalkınma ve refah olamaz” sözü önemli olmalıdır. Hangi ülke olursa olsun, kural geçerlidir: Demokrasi, barış ve istikrar olmadan uzun vadeli kalkınma ve refah olamaz!
Pek çok ülke virüs salgınını bahane ederek ‘insan hakları’nı sınırlamayı tercih etti. Elbette sağlık meselesi ihmale gelmez, ama salgın hiçbir şekilde bahane edilmemeli. Hele hele, keyfi engellemeler, hürriyet sınırlamaları ve adaletsizlikler virüs salgını bahane edilerek kalıcı hale gelmemeli. Maalesef dünyadaki gidiş biraz bunu haber veriyor.
“Dünya çapında demokrasinin teşvik edilmesi ve korunması” hür dünyanın birinci gündem maddeleri arasında yer almalı. Dünya bir köy haline geldiğine göre, başka ülkelerde hak, hukuk ve adaletin yerleşmiş olması; dolaylı olarak her ülkenin menfaatine demektir. Zengin ya da demokrasi noktasında ilerlemiş ülkeler hakkı, hukuku, adaleti, demokrasiyi sadece kendi ülkelerinin vatandaşları için değil, bütün dünya insanları için istemiş olsa dünyamız çok daha huzurlu ve yaşanır bir yer haline gelmez mi?
Virüs salgını şimdilik bazı ülkeler için hürriyetleri sınırlama bahanesi olsa da, uzun dönemde hak, hürriyet ve adaletin her insan ve her ülke için ‘geçer akçe’ olacağı anlaşılacak inşallah. Kim bilir, belki salgın bunun yolunu açabilir.