Türkiye’nin büyük ölçüde deprem kuşağında olduğu ve meydana gelen depremlerde bazen yüzler, bazen binler, bazen de on binlerce insanın vefat ettiği her halde akıldadır.
1999’daki büyük ‘Marmara Depremi’ gösterdi ki bu husustaki endişe ve korkuda insanlar haklı. Çünkü ülkemizdeki binaların depreme dayanıklı olmadığını hepimiz gördük. Böyle depremlerin bir daha yaşanmamasını temenni ederiz, ama dünya sebepler dünyası olduğu için uzmanlar yeni depremler hususunda yöneticileri haklı olarak ikaz ediyor.
1999’daki büyük depremden sonra “Depremle birlikte yaşamaya alışmalıyız” şeklinde bir slogan kullanılmaya başlandı, ama bu “depreme karşı tedbirler alınmasın” anlamına gelmez ki. İstanbul, Türkiye’nin en kalabalık şehri. Bununla birlikte depreme karşı gerekli tedbirler alınmış değil. Türkiye’yi idare edenler neredeyse 20 yıldan beri İstanbul’un baştan sona yıkılıp, yeni binaların depreme dayanıklı olarak yapılacağını ilân ediyorlar. Ancak uygulama çok farklı. Yeni yapılan binalar depreme dayanıklı olmakla birlikte, eski binaların yenilenmesi çok yetersiz ve yavaş ilerliyor. Maalesef bu hususta da ‘rant’ belirleyici durumda. Merkezi yerlerdeki binalar yıkılıp yenileri yapılıyor, ama arsası az değerli olan yerlerdeki ‘çürük’ binalar ayakta durmaya devam ediyor.
Neyse ki bu mesele iktidara yakın medya tarafından da dile getirilmiş oldu. Konu ile ilgili bir haberde, “Uzmanlara göre, atılan adımlar yetersiz. Kentsel dönüşüm deprem odaklı yapılmıyor. Toplanma alanlarıyla kaçış yolları gibi önlemler de bile geriye gidiş var” denilmiş. (Karar g., 8 Kasım 2017) İdarecilere göre muhtemel bir İstanbul depreminde 100 (yüz) milyar liralık zarar ihtimali var. Hatta, böyle büyük bir yıkımla bağımsızlığın dahi tehlikeye girmesi ihtimalinden bahseden ‘uzman’lar da var. Bu mesele tartışmalı olsa bile, tartışmaya imkân olmayan nokta şu: İstanbul özelinde olduğu gibi bütün Türkiye’de depremlere karşı gerekli tedbirler alınmış değil. Üstelik uzmanlar, 2030’a kadar İstanbul’da 7 şiddetinden büyük bir deprem olacağını tahmin ediyorlar.
“Kentsel dönüşüm”ün bir kandırmacaya dönüştüğünü, bu işin para kazanmak için araç haline geldiğini ileri süren deprem bilimci Prof. Dr. Ahmet Ercan “Üstleniciler işi paraya döndürmek istiyor. Devletin kaynakları çarçur ediliyor. Varlıklı insanlar 3, 4, 5’inci evlerini alıyorlar. Yoksul insanlar için kentsel dönüşüm, kentsel öteleme oldu” diye konuşmuş. Yard. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu ise “Hâlâ 20 kattan yüksek binalarla ilgili yönetmelik yok. Kentsel dönüşüm çalışmalarına uyan belediyeler de var, ama azınlıkta. Ormanların içine siteler yapılmaya başlandı. Yakında susuz kalacağız” demiş. (agg.)
Peki, şu ‘iddia’ya ne demeli: “17 Ağustos Gölcük depremi sonrası İstanbul’da Afet Acil Eylemi Planı kapsamında 493 toplanma alanı belirlendi. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği verilerine göre bu alanların dörtte üçüne AVM ve gökdelen yapıldı. Toplanma alanlarından geriye sadece 77 tane kaldı.”
Yüzde yüz yanlış adımlar atan idarecilere ne diyelim? Allah insaf, iz’an ve fikir versin. Lütfen mümkün olan tedbirleri almak için yeni ve büyük bir deprem daha beklemeyelim. Muhtemel depremlerde toplanma alanı olarak ayrılan 493 arazinin 77’ye inmesini kim izah edecek? İstanbul ‘rant’ için feda edilmesin...