Elbette başka sebepleri de var, ama Türkiye’nin belinin doğrulmamasının bir sebebi de israf içinde yüzmemizdir. Az çok hepimiz bu tuzağa düşüyoruz ve nimetlerin kıymetini düşüren bir tavırla israf ediyoruz.
Tarım ve Orman Bakanlığı yeni bir kampanya başlatmış ve vatandaşa “Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık” diye seslenmiş.
Kampanyanın tanıtım toplantısında konuşan Bakan Bekir Pakdemirli, “Türkiye’de 500 milyar lira civarında gıdanın cirosu var. Bu rakamın sadece yüzde 5’ini tasarruf edebilsek 25 milyar lira tasarruf sağlamış oluruz” demiş.
Bakan Pakdemirli açıklamasına şunları da ilâve etmiş: “Bugün 7,8 milyar olan dünya nüfusu, aşağı yukarı 30 yıl içerisinde 10 milyar olacak. Gıda talebine dayalı üretim artışı olarak da en azından yüzde 60 daha fazla gıdaya ihtiyaç olacak. Bu nasıl karşılanacak? Hem üretimi arttırarak hem de gıda kayıp ve israflarını azaltarak karşılayabiliriz. Bugün yeni bir rakam vereceğim. BM’nin Temmuz 2020’deki son raporuna göre, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını 2020 sonu itibarıyla dünyada 130 milyon kişiyi daha kronik açlığa mahkûm edebilir. Gıda israfını önlemek büyük önem taşıyor.”
İsterseniz açıklanan ‘israf listesi’ne biraz bakalım: “Pirincin 1 kilogramı için 3,5 ton, 1 kilogram şeker için bin 500 kilogram ve 1 kilogram domates için de 184 litre su harcanıyor. Aşağı yukarı 5 milyon ekmek israf ediyoruz. En çok kayıp meyve ve sebzelerde. Tohum sürecinden sofraya kadar olan süreçte yüzde 50 bir kaybımız var. Yılda 18,8 milyon ton gıda çöpe gidiyor.”
Böyle bir kampanya açılması elbette çok önemlidir ve desteklenmelidir. Her adımda, her konuda, her şekilde israfa itiraz edilmesi ve tasarrufa alışmalıyız. Bunun için ne gerekiyorsa yapmak hepimizin görevidir.
Ancak meselenin çok önemli bir başka yönü var ki, o unutulursa bu kampanyaların netice vermesi kolay olmaz: İsrafı önlemeye en başta devlet karar vermeli ve her türlü israftan vazgeçmelidir. Elbette vatandaş devletten bağımsız olarak israf tuzağına düşmesin, her türlü israf önlensin. “Lüzumsuz ise lambalar söndürülsün.” Bu çok önemli olmakla birlikte yetmez. Vatandaşdan istenen söz, en başta ‘devlet’ten istenmeli ve devlet de israf etmemeye söz vermeli. Bu söz hem yazılı hem de sözlü olmalı ve her israf ettiğinde bundan özür dilemeli.
Bir insaf ehli çıkıp da “Devlette israf yok ki! İsrafı hep vatandaş yapıyor” diyebilir mi? Üstelik vatandaşın yaptığı israf ‘bir lira’ ise, muhtemelen devletin yaptığı israf ‘bir milyar lira’dır. En çok israf eden ‘israf etmeyeceğim’ diye söz vermeyecekse, vatandaşın israftan vazgeçmesi çare olur mu?
Bu kampanya çok önemli bir kampanyadır, desteklenmeli ve herkes israf etmemek hususunda söz vermelidir. Bununla birlikte hiç unutmamak gerekir ki israfa son verme sözünü en başta devlet vermelidir. Hatta ve hatta, ‘İsrafı Önleme Bakanlığı’ kurulsa yeridir ve bu bir israf olmaz. Devletteki israf listelenmeli, bunun için uzmanlar, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar gönüllü olarak çalışmalı ve mutlak surette her türlü israf sona ermelidir. Lütfen dikkat, her ne kadar listelememiş olsak da ‘her türlü israf’ın içine, herkesin her türlü israfı girer.
Devlet ve millet israf tuzağından çıkmak mecburiyetinde, vesselâm.