Nasıl ki ülkeler arasında barış esas olmalı, aynı şekilde ‘dost ülke’ sayısının artmasında da her zaman fayda vardır. İcap ettiğinde ‘savaş’ da yapılır, ama istisna olarak. Ki bunun da sebepler ve şartları bellidir. Dışarıdan bir saldırı geldiğinde elbette savunma yapılacak ve ‘savaş’ kaçınılmaz olacak.
Dünyada pek çok konuda şartlar değiştiği için savaşların da şekli değişmiş durumda. Artık daha çok ‘ekonomik savaş’lara müracaat ediliyor. Dünya hâkimiyeti için birbirleriyle ‘savaşan’ ülkeler silâhlarla değil, ekonomik ambargolarla bunu yapmaya çalışıyor. Amerika, Rusya ve Çin başta olmak üzere ‘büyükler’in tartışmasına bakıldığında bunu görmek mümkün.
Maalesef, ülkemiz, uyguladığı dış politika sebebiyle dostlarını kaybediyor. Elbette ‘dost ülke’ sayısının azalmasında tek kabahat idarecilerimizde değil. Dostluk listesinden düşen ülkelerin idarecileri de kabahatli. Fakat neticede ortaya çıkan faturayı milletimiz ödüyor, birlikte ödüyoruz. Çok daha dikkatli politikalar uygulayıp dost ülke sayısını arttırmak iyi olmaz mıydı?
Son zamanlarda Suudi Arabistan ile de aramızın bozulma ihtimalinden bahsediliyor. Kaşıkçı cinayetinden sonra Suudi Arabistan ile aramızın açıldığını herkesin bildiği bir durum. Şimdi de örtülü ya da açık şekilde Türkiye’de üretilen mallara engeller çıkarıldığı söyleniyor.
Suudi Arabistan Ticaret Odaları Başkanı 3 Ekim’de Türk mallarına boykot çağrısında bulunmuş ve “Türkiye’ye dair, ithalat, yatırım ya da turizm olsun her şeye boykot uygulamak her Suudlu tüccar ya da tüketicinin sorumluluğudur” demiş. Suudi Arabistan gibi bir ülkede, temsil kabiliyeti olan bir ismin bu şekilde çağrıda bulunması sıradan bir çağrı olarak görülebilir mi? Yani, Arabistan Ticaret Odaları Başkanı ‘idareciler’in bilgisi dışında böyle bir çağrı yapar mı ya da yapabilir mi? O halde tam olarak su yüzüne çıkmamış olsa da ortada bir kriz olduğu anlaşılıyor.
Resmî bilgilere göre Suudi Arabistan, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 16. pazar konumunda. Dolayısıyla hadisenin hem siyasî hem de ekonomik yansımaları olabilir. İşler daha da çığırından çıkmadan dostluğun pekiştirilmesi milletimizin de menfaatinedir.
Türk Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Mithat Yenigün, yaklaşık iki yıldır Suudi Arabistan’da iş yapmakta zorlandıklarını söylemiş. Suud makamlarından resmî bir karar olmamasına rağmen Türk mallarının gümrüklerde bekletildiğini, Türk müteahhitlik firmalarına iş verilmediğini dile getiren Mithat Yenigün, “Ekim başından itibaren resmî bir yasak geleceği söyleniyordu, bu olmadı. Ama resmî yasak önemli değil; zaten yasaklar bizim için fiilen devam ediyor. ABD’li bir şirketin taşeronu olarak iş yapabiliyorsunuz, ama Türk firması olarak gittiğinizde sıkıntılar başlıyor.” (Deutsche Welle Türkçe, 9 Ekim 2020)
Türkiye’de faaliyet gösteren firmaların “ABD’li şirketlerin taşeronu” olarak Suudi Arabistan’da çalışmak durumunda bırakılması çok acı ve çok feci değil mi? Tam tersi olması gerekmez miydi?