Dolayısıyla Türkiye’nin de dertleri vardır ve olması da tabiîdir. Bu dertleri tesbit edip ve uygun çarelerle çözmekten başka çare de yoktur.

Ülkemizin dertlerinden biri de Avrupa Birliği üyeliği yolundaki çetin engellerdir. “Bugün üye oluruz, yarın üye oluruz” diye beklerken bir anda uzağa savrulmuş durumdayız. Bazı AB yöneticileri Türkiye’nin yakın zamanda birliğe üye olmasının mümkün olmadığını ileri sürerken bazıları da aksini ifade ediyor. Ortada bir gerçek var: Üye olmak isteyen Türkiye olduğuna göre, üyelik şartlarını yerine getirmek de ülkemizin vazifesidir. Ki, AB yolculuğunun ‘devlet kararı olduğu’ belki de 30 yıl önce ilân edilmiş durumda.

Avrupa Parlamentosu seçimleri için Alman Sosyal Demokrat Parti’den üçüncü kez aday gösterilen İsmail Ertuğ’un Türkiye’nin AB üyeliği yolculuğu hakkında yaptığı ikazlar dikkat çekici. Türkiye’de demokratik adımların bir an önce atılması gerektiğini ifade eden AP Milletvekili İsmail Ertuğ şöyle demiş: “Türkiye’de otoriter rejimden, parlamenter sisteme yönelme olursa AB ile ilişkiler yeniden düzelebilir. Şu an Türkiye’de ciddî anlamda bir ekonomik kriz var. Üretim durmuş durumda. Bütün bunlar yanlış siyasetten de kaynaklanıyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti ilkesi olması yolunda ilerleme kaydedilirse AB ile ilişkilerde bir yumuşama olabilir. Ancak şu anki konjonktürde ilişkilerde yumuşama görünmüyor.” (Konuşan: Süheyla Kaplan, artigercek.com, 27 Nisan 2019)

Tabiî ki Avrupalı siyasetçilerin tamamı Türkiye’nin AB üyesi olmasına sıcak bakmıyor. Türkiye’nin üyeliğine itiraz edenler de var. İdarecilerimiz bu noktada yanlışa düşüyor ve sadece itiraz edenleri dikkate alıp, “Bakın işte. Bizim üye ülke olmamızı istemiyorlar. O halde biz de üye olmaktan vazgeçelim” şeklinde beyanları oluyor. Ülkemizin AB üyesi olmasını istemeyenler elbette vardır, ama bizim yapmamız gereken Avrupa ve dünyadaki diğer bütün ‘dost’larla yardımlaşıp engelleri ve tuzakları aşmak olmalı. Nitekim, Avrupa Komisyonu Başkanlığı için yarışan Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili Manfred Weber’in ‘Türkiye hiçbir zaman Avrupa Birliği üyesi olmayacak’ yönündeki açıklamasını değerlendiren AP Milletvekili İsmail Ertuğ, Weber’in sağ seçmenden oy alabilmek için bu yönde bir açıklama yaptığını söylemiş. Şartlar değişir ve gün gelir Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) partili Manfred Weber de Türkiye’nin AB üyesi olmasına ‘evet’ diyebilir. “Hür, adil ve demokrat bir Türkiye”nin AB üyesi olmasını kim reddedebilir ki?

Ertuğ’un Avrupa’da artan ırkçılıkla ilgili tesbiti de önemli. Şöyle demiş: “Irkçılıkla mücadele konusunda maalesef yetersiz kalınmaktadır. Irkçılıkla mücadele ancak okullarda ciddî bir eğitimle mümkün olabilir. Meselâ öğrencilerin farklı kültür değişimi programları aracılığıyla kültür zenginlikleri ile tanışmaları gerekiyor.”

Avrupa Birliği’nin Suriye konusundaki politikalarını da tenkit eden AP milletvekili İsmail Ertuğ’un şu tesbitleri de dikkate alınmalı: “Suriye politikası konusunda elbette AB tarafından yürütülen politikalar yeterli değil. Türkiye ile yapılan mülteci anlaşması sonrasında mülteci akını Avrupa’ya durdu. Ancak AB içindeki sağ kanadın mülteci politikası son derece sert ve insanlık dışı. Savaşların bitmesi ve bütün silâh satışlarının durdurulması gerekiyor. Savaşlar bittiği takdirde mültecilerin kendi ülkelerine geri döneceklerini tahmin ediyorum.”

Birlikte çalışıp AB üyeliği yolundaki engelleri kaldıralım. Bu yolla silâhların susmasına da dolaylı olarak yardım etmiş oluruz vesselâm.