Başta çocuklar ve gençlik olmak üzere ailemizin ciddi tehdit ve tehlikeler altında olduğu noktasında bir ittifak vardır.
Gerek siyasetçiler ve gerekse eğitimciler bu husustaki tesbitlerini dile getiriyorlar. Fakat ne hikmetse en büyük tehdit ve tehlike olan televizyon ve sosyal medya yayınlar noktasında tedbir mahiyetinde adımları atılmıyor.
Gençlik ve aile konulu televizyon dizilerindeki hayat ve ahlak anlayışının Türkiye’deki aileleri temsil etmediği belli. Buna rağmen bu diziler doludizgin yayınlanma imkânı buluyor. Bu dizilere karşı milleti ikâz edenler var ama onlar yetkisiz... Yetkili oldukları halde iş yapmak yerine şikâyet edenler de var elbette. Bu dizilerin millete verdiği zararı ölçebilen de yok maalesef.
İstanbul Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz, ailenin karşı karşıya olduğu tehlikelere dikkat çekip şöyle demiş: “Güçlü bir aile yapımız var diye övünüyoruz ama son zamanlarda Batı’dan gelen bireyselci felsefenin ürünleri diziler ve filmler yoluyla bizim de dünyamıza tesir ediyor. Evlenme yaşı yukarı çekiliyor, boşanmalar artıyor.
Ailenin bizde de kaygı verici noktalara gelmeye başladığını bilmeli, hem aileye hem de çocuklarımıza sahip çıkmalıyız. O yüzden gençlerimizi ve gençliğimizi önemsiyoruz.” (AA, 13 Ocak 2019)
Allah’a şükürler olsun ki güçlü bir aile yapımız var ama bu demek değil ki tuzaklara düşmeyiz. Hem ‘sağlam aile yapımız’ı borçlu olduğumuz temelleri görmek durumundayız. Müstehcenlik gibi tehlikelere karşı koyabilen, fertlerini inançlı ve ahlaklı bir şekilde yetiştirebilenler ancak ‘sağlam aile yapısı’na salip olabilir. Bu değerlerden uzaklaşıldığı ölçüde sağlamlık geride kalır ve Allah muhafaza aileye kurulan tuzaklara düşmüş oluruz. Son yıllarda aileyi muhafaza eden ‘perde ve kale’lerin bir bir yıkılmaya çalışıldığı görülüyor. Televizyon ve gazetelerdeki yayınları başka nasıl izah edebiliriz?
“Aile yapımız sağlamdır” kanaati doğru olmakla birlikte tehlikeden uzak olduğumuz düşünülmesin. Türkiye bir zamanlar “gıda ithal etmeyen ülke” olmakla da övünürdü. Bunun devamı için gerekli olan şartlar yerine getirilmediği için artık et başta olmak üzere her türlü gıda maddesini ithal eder duruma geldik. Şimdi de aileyi muhafaza etmenin şartlarını yerine getiremezsek benzer bir neticeyle karşı karşıya kalabiliriz.
Müftü Yılmaz şunları da söylemiş: “Genç nüfusuna değer veren ülkelerin gelecekleri her zaman parlaktır ve ayakları üzerinde durma şansları yüksektir. Neslimizin manevi değerlerimizle bezenmesi geleceğimizin teminatıdır. Anne babanın devamı evlatları, milletlerin devamı genç nesilleridir. Son yüzyılda Batı dünyasında pozitivizmin ürettiği bireyselci felsefe evlenmenin ve nüfusun azalması sonucunu getirdi. O yüzden nesillerimize sahip çıkmamız, aileyi korumamız, aileyi korurken çocuklarımızın da milli ve manevi değerlerimizle donanmasını sağlamamız olmazsa olmazımızdır.”
Ailenin ve dolayısı ile toplumun tehdit ve tehlike altında olduğu gösteren en büyük delillerden biri de boşanma sayısındaki artıştır. Tabii ki boşanma bir neticedir ve öncesinden tedbir alınması gereke bir meseledir. Meseleye boşananları kanayacak noktadan bakamayız. Trafik kazalarını önlemek, kaza yapanları azarlamakla mümkün olur mu? Önemli olan kaza olmasın diye, çok erkenden gerekli olan tedbirleri alabilmektir. Eğer bir aileyi koruyacak şekilde tedbirleri alır ve çocuklarımızı da manevi değerlerle donatılmış şekilde yetiştirebilirsek Allah’ın izniyle sırtımız yere gelmez. Bu yapmak yerine boş övünmelerle zamanımızı heba edersek Allah muhafaza çok daha üzücü tablolarla karşılaşabiliriz.
Ailenin korunması için her türlü maddi ve manevi tedbiri almaya çalışalım ve tabii ki duayı da unutmayalım...