Bir sistemin, bir anlayışın, bir idarenin nasıl olur da ‘bindiği dalı kesmesi’ bu kadar sık tekrarlanır?
Kur’an meali ya da tefsiri başta olmak üzere, hadis ve dua kitaplarını ‘suç unsuru, suç delili’ olarak teşhir etme yanlışlığı, uygulaması, anlayışı nasıl olur da bu kadar pervasızca yapılır?
Daha da şaşırtıcı olan, nasıl olur da bu hadiseler yaşanırken hukukçular, ilahiyatçılar, tefsir uzmanları, ‘hoca’lar, ‘kitap dostları’, yayınevi sahipleri, yayıncıların kurduğu dernekler, birlikler, STK’lar susar, bu yüzde yüz yanlışı ‘normal’ bir hareket olarak görür gibi yaparlar?
Kitapları, hele hele Kur’an tefsir ve mealleri ile ‘hadis külliyatı’nın ‘suç delili, suç unsuru’ olarak teşhir etmek her bakımdan yanlış olduğu gibi; hele hele ‘Kitap okumak lazım, haydi kitap okuyalım’ şeklinde kampanyalar açılan bir ülkede bin defa yanlıştır. Bir yandan “Gençler, millet kitap okumuyor. Okumayan bir millet başarılı olamaz” denilecek; öte yandan da Kur’an tefsirleri ve hadis kitapları ‘örgüt üyeliği delili’ gibi suç unsuru olarak ilan edilecek. Bu davranış, bu uygulama ‘çelişkinin zirvesi’ olmaz mı?
Bu anlamdaki uygulamalar en fazla ‘tek parti’ devrinde olurmuş. Bilhassa 1950 öncesi insanlar sırf ‘kitap okudukları’ için tutuklanmış ve kitapları da ‘suç delili’ olarak tanıtılmıştır. Yeni, 12 Eylül 1980 ve benzeri darbe ve muhtıralar döneminde de böyle hadiselere rastlanmıştır. Bu defa yaşananın onlardan bir farkı var mı? Ve garip olan, ‘suç delili’ olarak teşhir edilen “Hak Dini Kur’an Dili” adlı, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın 10 ciltlik tefsiri bugün itibarıyla değişik yayınevlerinin imzasıyla fiilen satışta. Hiç değilse bu yayınevleri bile “Bizim serbestçe sattığımız bir tefsir kitabını bu şekilde teşhir etmek ticari olarak bize zarar veriyor” demesi icap etmez mi? Belki demişlerdir, ama duyulmadı... Aynı şekilde, Prof. Dr. Vehbe Zuhayli imzalı “İslam Fıkhı Ansiklopedisi” de şu an satışta olan bir eser. Bu ve benzeri eserleri sadece üzerindeki ‘mühür’ sebebiyle suçlu ilan etmek akıl alır bir icraat değildir.
Bazıları, “Bu uygulama bir zuhul eseridir, ‘teknik hata’tır. Yaygın bir uygulama değişdir” diye düşünebilir. Maalesef bu
düşünceye katılmak mümkün değil. Çünkü bu ve benzeri uygulamalar ilk değil. Daha önce de benzer hadiseler yaşandı. O zaman da yayıncılara çağır yaparak “Kitapların suçlu olarak ilan edilmesine itiraz edin” demeye çalışılmıştı, ama dinleyen olmadı. Yine bir dönem Türkiye’nin hemen her ilinde “kitapların çöpe atıldığı” şeklinde haberler çıkıyordu. O zaman da etkili ve yetkili kişilerden, “Ne oluyor? Kitaplar bize dosttur. Kitapların yeri çöplük değildir. Kimse serbestçe basılan ve satılan kitapları okuduğu için mağdur olmaz” demedi, diyemedi. İlave olarak ‘bir kısım medya’ çöpten kitaplar çıkmasını ‘terörle mücadele başarısı’ olarak lanse etti.
Çok söze gerek yok. “Serbestçe basılan ve satılan kitaplar suçlu gibi teşhir edilmesin” demeye bile gerek yok. Bu o kadar aşikar bir mesele ki, ayrıca bu konuda hatırlatma yapmak zul addedilebilir. Sorumluluk siyasi idarededir. Bu yanlışı yapanlara engel olmayanların iyi niyetli olduklarından şüphe edilir.
Şunu da bilelim ki Kur’an meali, tefsiri ve hadis kitaplarının bu şekilde teşhir edilmesinin açtığı yara kolay kapanmaz. Böyle yaparak mi ‘kitap dostu gençler’ yetiştirilecek? Yanlıştan dönülsün, milletten ve ‘kitap’lardan özür dilensin...