"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyetsiz asla

Faruk ÇAKIR
09 Ağustos 2020, Pazar
Ekonomi yine sıkıntılı bir sürece girdi.

Türkiye’yi idare edenler her ne kadar “Her şey yolunda” dese de işlerin iyi yönde gitmediği her geçen gün biraz daha anlaşılıyor. Döviz fiyatlarındaki dalgalanma netice itibarıyla Türkiye’nin daha çok fakirleşmesi ve küçülmesine yol açıyor. Her ne sebeple olursa olsun büyük bir çoğunluk borçla yaşıyor. Çok basit bir misalle, 2 bin dolar borcu olan biri, ortalama bir hafta içinde 600 lira civarında ek borca sürüklenmiş oldu. Dolayısıyla hiç kimsenin “Dövizdeki artıştan bana ne?” deme lüksü yok.

Bugün içinde bulunduğumuz durum bir neticedir. Ve, “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir” kuralına göre işlerin bu noktaya geleceği belliydi. Ne var ki idarecilerimiz, haklı ikazları dikkate almadı. Kendilerinden çok emin bir vaziyette, “Krizler bize almaz, teğet geçer. Dünyanın hayran olduğu bir ekonomik başarıya imza atıyoruz. Dünya bizi kıskanıyor” mealinde beyanlarda bulundular. Keşke öyle olsa, ama Türkiye ve dünya gerçekleri başka bir netice ortaya koyuyor.

Kur krizini değerlendiren Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göre küçük çaplı bir devalüasyon oldu ve yaklaşık üç aydır kuru sabitlemek için gösterilen çabanın sonuna gelindi. Ulusoy, “Türkiye, yalancı zenginliğinin sonuçlarını yaşıyor” demiş. Yani kısaca, üretmeden, üretime yatırım yapmadan ve başkasından aldığımız ‘borç’ para ile zengin gibi davranmanın bedelini ödüyoruz.

Ekonomideki kötü tablo sonrası yorum yapan bazıları, “Kimse dolar yükseldi diye sevinmesin. Hepimiz zarar ediyoruz” demiş.  

Doğrudur, bu tablo karşısında sevinmek akıl kârı değil. Ancak “Bunca zaman ikaz ettik. Niçin dinlemediniz?” diye geçmişi hazırlatmak “sevinmek” olarak yorumlanabilir mi? Tam aksine, geçmişi hatırlatmak; “Düne kadar dinlemediniz. Bari bundan sonra dinleyin ve aklın gereğini yapın” demek değil mi? Hal ve gidişe bakılırsa ortaya çıkan tablodan ders ve ibret alındığını söylemek mümkün değil. Yine krizin hamasetle, boş övünmeyle ve başkasını suçlama ile aşılacağı düşüncesi var. Hamasetle, övünmeyle ve başkasını suçlama ile işler düzelmiş olsaydı zaten krize girilmezdi.

Daha önce yüzlerce defa hatırlatıldığı üzere doğruları ve gerçekleri bir defa daha hatırlatmakta fayda var: Türkiye’nin daha iyi hedeflere ulaşması için en başta ‘mülkün temeli’ olan adaleti sağlaması şarttır. Hak, hukuk, adalet ve işi ehline vermek en birinci kural olmalı. “Önce hürriyet” demedikten sonra ekonominin düzelmesi de mümkün değil. “Hürriyete ne gerek var? Biz her işi bilir, en iyisini yaparız. Bizim gibi düşünenler her işe lâyıktır” anlayışı Türkiye’yi bu noktalara getirdi. Yine aynı yanlış yolda devam etmek sadece ödeyeceğimiz faturanın büyümesine yol açar. 

İçerde ve dışarda güveni sağlayamadıktan sonra krizleri ve sıkıntıları aşmak mümkün olmaz. Güven de ancak işi ehline veren bir anlayışla sağlanabilir. Doğruları söyleyenlerin on birinci köylere sürüldüğü, ‘Herkes benim gibi düşünsün. Muhalif sesler olmasın’ politikasının uygulandığı bir sistemin krizlerden kurtulması mümkün değil.

“Pat on bin dolar bozdururum. Pat, bir on bin dolar daha bozdururum. Pat, bir on bin dolar daha” anlayışı iktidardan himaye gördü ve bu noktalara geldik. Lütfen, “Önce hak, hürriyet ve adalet” diyenleri dikkate alın ve yanlışta ısrardan vazgeçin.

Okunma Sayısı: 2288
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı