"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanı unutan sistem

Faruk ÇAKIR
23 Haziran 2020, Salı
Ekonomik krizler belirli aralıklarla bütün dünyayı kavururken mevcut sistemlerle buna karşı kalıcı çare ortaya konulabilmiş değil.

İnsanı merkeze almayan ekonomik anlayış ve uygulamaların çare olamayacağı da her geçen gün biraz daha anlaşılıp tasdik edilir hâle geldi.

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) tarafından düzenlenen 12. Uluslararası İslâm Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nda (ICIEF) dijital ekonomi, sermaye piyasası ve yoksulluğun azaltılması konuları tartışılmış. IMF Eski İcra Direktörü Prof. Dr. Abbas Mirakhor, Kur’ân’a dayalı ve ekonomiden bağımsız bir sistem olarak “iktisad” üzerine açıklamalarda bulunmuş. Bütün dünyayı etkileyen COVID-19 salgını hakkında genel bilgiler veren Mirakhor, bunun dünya çapında ciddî ekonomik etkileri olacağını hatırlatmış. Pandemiye eşlik eden radikal belirsizliğin ekonomiye dayanak sağlayan politikalar anlamına geldiğini kaydeden Mirakhor, hâkim sosyo-ekonomik sistemin önerdiği politikaların çözüm olmadığını ve gerçek dertlerle değil semptomlarla (bir bakıma sonuçlarla) ilgilendiğini söylemiş. Prof. Dr. Mirakhor, asıl meselenin sistemin kendisi ve bunun altında yatan felsefe ve  ciddî kusurlu ekonomik paradigma ve anlayış olduğuna ayrıca dikkat çekmiş.

Müslüman ülkelerin çoğunun ekonomide Batı yaklaşımını izlediğini hatırlatan Prof. Dr. Mirakhor, Kur’ân’a dayanan ve sosyal adaleti tek hedef olarak belirten “iktisat”a dikkat çekmiş. Mirakhor ayrıca, dünyada egemen olan genel ekonomik anlayışın adalet düşüncesine izin vermediğini ve verimlilik ile adalet arasında bir taviz vermeyi temel aldığını söylemiş.

Konferansta konuşan Prof. Dr. Arif Ersoy da küresel düzeyde sürdürülebilir barış ve dayanışma için yeni bir modelin gerektiğini belirtmiş ve insan merkezli ‘paylaşım ekonomisi’ olan İslâm ekonomisi üzerinde durmuş. 

Dünyada hâkim olan sosyo-ekonomik sistemin teklif ettiği politikaların çözüm olmadığı ve bu politikaların gerçek dertlerle ilgilenmediği apaçık ortada değil mi? Böyle değil de esas dertlerle ilgilenilmiş olsa ortalama her 10 yılda bir ‘büyük kriz’ yaşanır mıydı? Ayrıca dünyaya hükmeden ekonomik anlayış insanlara mutluluk ve huzur getirebildi mi?

Mevcut anlayış ve sistemin en büyük açığının, adalet düşüncesine izin vermemesi olduğu şeklindeki tesbit de önemli. Adalet mülkün temeli olduğuna göre, adalete önem vermeyen bir ‘ekonomik sistem’in dünyaya ve insanlara faydası olması nasıl mümkün olsun? Verimliliği öne alıp adaleti geri plana atan bir iş dünyası ve sanayi anlayışı hem ülkemizi hem de dünyayı krize sürüklüyor ve bu yanlışta ısrar edildiği müddetçe sürüklemeye de devam eder, maalesef.

Hak, hukuk ve adalet taleplerinde ısrarcı olmak, ekonominin düzelmesine de vesile olur. Türkiye’yi idare edenlerin hadiseye bu pencereden bakmasından başka çare yoktur. “Hak, hukuk ve adalet olmadan da ekonomik krizleri aşar ve ‘Büyük Türkiye’ oluruz” diyenler sadece kendilerini yanıltmış olurlar. Türkiye ve dünya şartları, adalet olmadan krizlerin sona ermeyeceğini dünya âleme gösteriyor.

İnsanı öncelemeyen, onun en temel ihtiyaçları arasında olan ‘adalet’i geri plana atan hiçbir adım millet menfaatine olmaz. Bunu görmek için krizlerden krizlere sürüklenmeye gerek var mı?

Okunma Sayısı: 1637
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı