Sosyal medya diye adlandırdığımız dünya hepimizin en önemli meseleleri arasında yer almalıdır.
Öyle bir durumla karşı karşıyayız ki, içinde bulunduğumuz şartları “Ne onunla, ne de onsuz” şeklinde isimlendirmek mümkündür.
Mütedeyyin insanlar uzun müddet haklı olarak televizyon yayınlarından şikâyet etti. Çünkü 1980’lerden sonra “televziyonlu ev”ler ve “televizyonsuz ev”ler vardı. TV programları ve diziler bütün milleti esir almış, ziyaretler dahi dizi ve tv programlarına göre ayarlanır olmuştu. Bu durum sosyal bilimcilerin de dikkatini çekmiş ve muhtemel bir çöküşe işaret etmişlerdi.
Aradan yıllar geçti ve artık, topluma ve aileye zarar verme noktasında TV’leri sollayan yeni vasıtalar var. Dün evlerde bir ya da iki adet TV olurken, artık herkesin cebinde fiilen bir televizyon var. Üstelik bunlar ‘duvar’da duran TV’lere nisbetle çok daha yakıcı olabiliyor.
Nasıl ki TV’lerdeki kötü ve fena yayınların aleyhinde olmak icap ediyorsa, ‘sanal âlem’deki fenalıklara da itiraz edilmeli. Bunun için gerekli düzenlemelerin yapılması da gerekir. Fakat bunları yaparken iyi niyetle, Türkiye ve dünya şartlarına uygun adımlar atılması icap eder. Tek başına yasaklamak bir çözüm olmadığı gibi, işi oluruna bırakmak da doğru değildir. Bu nokta da iş gelip yine eğitime dayanır. Aklı ikna eden, iyiyi ve kötüyü fark ettiren bir eğitim sistemimiz olsa sanal âlemdeki fena yayınların etkisinin kırılacağı kesindir. Bununla birlikte hayali isimlerle yapılan hakaret ve karalamaların engellenmesi de icap eder. Haberleşme vasıtalarının bir alet olduğu ve bunların hem iyi yolda hem de fena yolda kullanılabileceğini unutamayız. Kaliteli bir eğitimle ‘sanal âlem’deki bu vasıtalardan da istifade ederek ahlâklı ve iyi insanların yetişmesi mümkündür.
Tedbir almak adına atıldığı ilân edilen bazı adımların ‘sansür’e yol açacağı ifade ediliyor. Dijital medya üzerinden program yapan gazeteci Yavuz Oğhan, ‘sansür’ girişimlerinin ters tepeceğini ifade edip şöyle demiş: “Ben 30 yıldır yapıyorum bu mesleği. Belli zamanlarda belli iktidarlar ve güçler medya üzerinde güç kullanmaya çalıştılar. Hiç bu kadarını yaşamadım. O zamanlarda da bir çıkış yolu vardı. Ben umutsuz olanlardan değilim hep bir çıkış yolu olacağını düşünenlerdenim. Özellikle bu dijital dünyada bu tip baskıların, sansür girişimlerinin ters tepeceğini düşünenlerdenim. Uygulamasının pek kolay olmayacağını düşünenlerdenim. Bu günler de geçecek. Birçok siyasî iktidar bir çok uygulama yaptı. Bu uygulamalar sonra değiştirildi. Dünyanın bu halinde o sansürü uygulamak isteyenler kendi siyasî amaçları için insanların düşünmesini ve ifade etmesini engellemeye çalışanlar kendileri bir düşünmeleri lâzım.” (DW Türkçe, 24 Temmuz 2020)
Evet, ‘kontrolsüz güç’ün gerçek anlamda bir güç olmadığını bilmek ve tedbir adı altında binilen dalın kesilmemesi gerek. Açıklık, şeffaflık ve hesap verebilir olmak Türkiye’nin pek çok meselesinin halledilmesine yol açar. Bu yolu tercih edelim ve eğitimi ihmal etmeyelim.