Bir şeyi kötüye kullanmak her hal ve şartta ‘kötü’ olmakla birlikte, yetkileri kötüye kullanmak biraz daha kötüdür.
Türkiye’de çoğu zaman yetkiler kötüye kullanılır ve bu durum bazılarınca ‘normal’ kabul edilir. Bürokrasinin yetkilerini kötüye kullanması da neredeyse sıradan bir hal gibi karşılanır. Geçen yıllarda bir siyasetçinin, “Benim memurum işini bilir” sözü böyle bir kabulün yansıması olarak görülmemiş miydi?
Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması da kötüye kullanılan bir düzenleme oldu. Esasında OHAL, kanunlarda ve Anayasa’da yer alan hukukî bir durumdur. İcap ettiğinde olağanüstü hal de uygulanır, sıkıyönetim de. Bunların tamamı hem ülkemizde, hem de dünyanın başka ülkelerinde de müracaat edilen bir yoldur. Ancak bu kanunî tercihlerin ne zaman ve nasıl uygulanacağı yine kanunlar da alır. Bu ‘kanunî yollara’ asıl maksatları için değil de başka niyetlerle müracaat etmek, yanlış uygulamak, hele hele kötüye kullanmak aklı başında olanın yapmayacağı bir iştir.
Bu yanlış uygulamalara değişik şekillerde itirazlar olduysa da idareciler bu itirazları pek de dikkate almadı. Anayasa Profesörü Dr. Kemal Gözler, anayasa.gen.tr’deki “Koronavirüs salgınıyla mücadele için alınan tedbirler hukuka uygun mu?” başlıklı yazısında salgın sebebiyle alınan tedbirlerin hukuka aykırı olduğuna dikkat çekmiş ve şöyle demiş: “Türkiye’de Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında alınan tedbirlerden, sokağa çıkma yasağı gibi, önemli bir kısmının herhangi bir kanunî dayanağı yoktur. Burada özellikle belirtmek isterim ki, ben koronavirüs ile mücadele amacıyla alınan söz konusu tedbirlerin gereksiz olduklarını değil, hukuka aykırı olduklarını söylüyorum. Bir tedbirin gerekli ve yararlı olması başka bir şey, hukuka uygun olması başka bir şeydir.”
Dikkat edilmesi gereken nokta, alınan tedbirlere itiraz edilmiyor. Ancak bu tedbirler bir kanuna dayanmadığı için problemli. “Kanuna ne gerek var, tedbirler doğru” demek bugün için ‘normal’ görülse de esasta doğru olmaz. Çünkü bu uygulamalar yarın başka yanlışlara misal gösterilebilir. Bu bakımdan devlet işlerinin kanunlara dayanması ve ‘âdil’ olması icap eder.
Prof. Dr. Kemal Gözler’in dikkat çektiği başka bir nokta daha var. OHAL dönemindeki hukuksuzluklara dikkat çeken Gözler, “Türkiye’de 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sonra ilân edilen olağanüstü hâl, siyasî iktidar tarafından mükemmel bir şekilde suiistimal edilmiştir. (...) Keza darbe tehlikesi kısa sürede bertaraf edilmesine rağmen, Türkiye’de olağanüstü hâl rejimi gereksiz yere iki yıl süreyle (18 Temmuz 2018 tarihine kadar) uzatılmıştır. (...) Şu an ‘sütten dili yanan yoğurdu üfleyerek yermiş’ misali bir durum içindeyiz. Son olarak bu vesileyle hatırlatalım ki, hukukta hakkı kötüye kullanan uzun vadede hakkını kaybeder. Bunu herkesin bilmesinde yarar vardır.”
Peki, “olağanüstü hâl, siyasî iktidar tarafından mükemmel bir şekilde suiistimal edilmiştir” tesbitine iktidar mensupları itiraz edebilecek mi? Ayrıca, OHAL’in ‘mükemmel bir şekilde süiistimal edilmiş” olması Türkiye’ye çok şey kaybettirmedi mi? “Kötüye kullanma”nın ‘mükemmel şekilde yapılmış olması’ bunu yapanları temize çıkarır mı?
Hiç kimse kötülükleri ‘mükemmel şekilde yapmış olmak’la övünmesin ve övünemez. ‘Mükemmel’ yapılmış olsa da özünde kötülük varsa o işten fayda gelmez. Prof. Dr. Gözler’in hazırlatması önemli: “Hukukta hakkı kötüye kullanan uzun vadede hakkını kaybeder.”