Hatırlanacağı üzere Amerika’yı idare edenler geçen aylarda aldığı bir kararla şu an için Tel Aviv’de bulunan büyükelçiliklerini Kudüs’e taşıyacaklarını açıklamışlardı. Tabiî ki ABD yöneticileri bu yönde bir kararı çok önceden alınmışlar, ancak dünyadaki tepkiler ve siyasî şartlar sebebiyle uygulamasını ertelemişlerdi. Eski başkanları aratan kararlara imza atan yeni başkan Donald Trump, tepkilere kulak tıkayarak daha önce alınan bu kararı uygulayacağını açıkladı. Elçiliğin fiilen Kudüs’e taşınmasının 2 yıl sürebileceği tahmin edilirken son kararla önümüzdeki Mayıs ayında bunun gerçekleştirileceği ilân edildi. Bu karar başta Filistin olmak üzere hür dünyada tepkiyle karşılanırken İsrailli yöneticiler adete bayram etmiş durumda.

Amerika’nın aldığı bu yanlış karara başta İslâm ülkeleri olmak üzere bütün dünyanın itiraz etmesi icap eder.  

Elbette bu noktada Türkiye’nin de yapabilecekleri vardır. Ancak bunu yaparken sözden ziyade icraatlar önem kazanıyor. Bu meseleler gündeme geldiği her vakit, diplomasi imkânlarının sonuna kadar kullanılması gerektiğini idarecilere hatırlamak lâzım. Miting meydanlarındaki tepkilerden ziyade ekonomik ve siyasî adımların atılması gerekir. İslâm ülkelerinin idarecileri gerçek anlamda bir tepki ortaya koymak istiyorlarsa ekonomik adımlar atmayı da göze almalıdırlar. Maalesef bu noktada adım atılmak yerine hoşa giden beyanatlarla tepkiler geçiştirilmek isteniyor.

Kudüs’ü ve Filistin’i ne kadar yakından tanır ve bilirsek o ölçüde sahip çıkılacağını da unutmamak lâzım. Her gün Filistin ve Kudüs’ü konuşuyoruz, ama yeteri kadar tanıyor muyuz? İmkânı olduğu halde Kudüs’e giden kaç kişi var? Niçin ilk yurt dışı seyahatleri Kudüs’e olmuyor? “Bizim Kudüs”e en önce bizim sahip çıkmamız icap etmez mi? Tekrarlayalım, diplomasi ile, siyasetle, ekonomik adımlarla bu sahipliği ortaya koymak durumundayız.

Bu vesile ile Mirasımız Derneği’nin açıkladığı “2017 Kudüs Raporu”ndan bazı hatırlatmalar yapmak faydalı olur. İşgalinin 100. yılında da dünya gündeminden düşmeyen Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın birçok saldırıya maruz kaldığı ifade edilen raporla ilgili değerlendirmelerde bulunan dernek başkanı Muhammet Demirci, şöyle demiş: “Tarih boyunca küresel siyasetin altın oranı olan Kudüs, bu özelliğini 2017 yılında bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koydu. (...) Müslümanlar açısından da Kudüs hep birleştirici güç olmuştur.  

1969’da Mescid-i Aksa’nın yakılması sonucu bugün adı İslâm İşbirliği Teşkilâtı olan İslâm Konferansı Örgütü kurulmuştur. Trump’ın Kudüs kararı da Müslümanları bir kılmış ve bir araya gelmesi dahi düşünülemeyen devletleri Kudüs konusunda ortak hareket etmeye sevk etmiştir.”

Peki, İsrail, 2017 yılında Kudüs ve Mescid-i Aksa’da ne tür ihlâller yaptı? Çok kısa hatırlatmalar: İsrail, 2017 yılında Kudüs’te 2 bin 466 Müslüman’ı tutukladı. Bu rakamın yarıya yakınını ise çocuklar, kadınlar ve yaşlılar oluşturuyor. Çoğu Mescid-i Aksa’nın kapanmasına sebep olan 14 Temmuz sürecinde yaşanan olaylarda olmak üzere 2017’de Kudüs’te 17 şehit verildi. Şehitlerin tamamı 25 yaşının altında.

2017’de Kudüs’te Müslümanlara ait 154 ev ve iş yeri yıkılmıştır. Müslümanlara ait ev ve arazilere el koyan İsrail buralarda yeni Yahudi yerleşim birimleri oluşturuyor. 2017’de 16 bin 252 konutluk yerleşim birimi onaylandı. 6 ev Yahudilerce gasp edilmiştir. Mescid-i Aksa’nın hemen surlarının dibindeki Yusufiye Mezarlığı’nda ise 40 mezar dozerlerle yıkılmıştır. Yahudiler 2017’de 15 kez mezarlık baskını yapmış ve cenazeleri çalmışlardır.

Bu tablo Müslümanların el ele verip Kudüs’e çok daha kararlı bir şekilde sahip çıkmasını icap ettirir. Tabiî ki diplomasî dilini kullanarak ve ‘medeni’leri ikna ederek.