"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medyanın yalanla imtihanı

Faruk ÇAKIR
30 Haziran 2017, Cuma
Sermayeyi kaybetmekten daha kötü olduğu bilinen ‘güven’in bilhassa medya dünyasında tamamen kaybolduğu yapılan bir araştırma ile de tescil edilmiş.

Araştırmaya göre Türkiye’deki okuyucuların yüzde 60’ı ‘ana akım medya’daki haberlerin doğruluğuna güvenmiyor ve daha güvenli gördüğü ‘sosyal medya’ hesaplarına yöneliyormuş.

Oxford Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Reuters Gazetecilik Çalışma Enstitüsü’nün her yıl yayınlanan Dijital Haber Raporu’nun altıncısını geçen günlerde yayınladı. Rapora göre Türkiye, ankete dahil edilen 36 ülke arasında güven bakımından 23’üncü sırada yer almış. Türkiye’deki “ana akım medyanın büyük kısmının hükümet tarafından kontrol edildiğine” işaret edilen çalışmada, Türkiye’de online haber siteleri ve sosyal medyanın haberlere ulaşma noktasında sık sık “uğranılan ilk liman” olduğu da belirtilmiş. (http://www.dw.com/tr, erişim: 23 Haziran 2017)

Güven en önemli mesele olduğu halde medyanın güvenilmez halde olduğunu her halde kimse inkâr edemez. Maalesef başta gazete ve televizyonlar olmak üzere öyle abartılı, öyle ‘yalan’ haberlere yer veriyorlar ki arada sırada verilen ‘doğru haber’lere de inanan olmuyor. “Sürüye kurt daldı” diye üstü üste köye yalan haber salan çobanın, daha sonra gerçekten kurtlar sürüye dalınca kimsenin çobana inanmaması ve koyunların telef olması gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Tabiî ki doğru haber vermeyen ‘ana akım medya’dan kaçıp ‘sanal âlem’deki hesaplara yönelmek de biraz yağmurdan kaçıp doluya tutulmaya benzer. Çünkü yaygın olarak kullanılan sosyal medya hesapları da maalesef yalan haberler yayıyor. Tek farkı, sosyal medyadaki yalan haberlerin ömrünün çok daha kısa olması, ‘kral çıplak’ diyenlerin daha fazla olmasıdır.

“Magazin basını” bir yana bırakılacak olsa bile bazı çok satan gazetelerin ‘doğru haber’ noktasında hassas olmadıkları ortada. Öyle olmasa hemen her gün düzeltme ve tekzipler yayınlanır mıydı?

Aslında medya güvenilmez haberlere imza atmakla bindiği dalı kesmiş oluyor. Bu noktada basın meslek kuruluşlarının üzerine de büyük görev düşüyor. Abartılı, yalan ve yanlış haberlere imza atanların ‘papucu dama atılsa’, teşhir edilse, ikaz edilse yayıncılar yanlışta ısrar edebilir miydi?

Medya dünyasında güvenin yeniden tesis edilmesi kısa zamanda mümkün görünmüyor. Elbette bu noktada asıl kuvvet, okuyucudadır. Ucuz diyerek doğru haber vermeyen gazeteleri satın almaya devam ederse ‘doğru yazan gazeteler’ bir bakıma ‘dokuzuncu köy’e kovulmuş olmaz mı?

Şunu da unutmamak gerekir ki medyanın doğru haberlere yer vermesi, kasıtlı ve yalan haberlere kapısını kapatabilmesi bir bütün olarak cemiyetin yalana prim vermemesi ile ilgilidir. İşte, sokakta, evde, çarşıda, pazarda müşteri bulan ‘yalan’ çok daha kolay olarak medyada da müşteri bulabilir.

Bu meseleye sadece ‘yalan haber’ olarak da bakamıyız. Bu tablo Türkiye’nin ciddî problemlerle karşı karşıya olduğunu da gösterir. Yalanı evimizden, sokağımızdan, mahallemizden ve tabiî ki dilimizden kovmadıkça medyadan da kovamayız. Araştırmayı yapanla değil, kendimize kızalım ve ‘sıdk’a, ‘doğruluk’a sarılalım.

Okunma Sayısı: 3701
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Özcan ERKİŞ

    30.6.2017 16:31:03

    (5) Muhalif herkese "hain,terörist" yaftasını yapıştıran Siyasal İslamcı bir iktidar, milletin vergileri ile yapılan yolları "terörist yürüsün diye yapmadık!" deyip meşru ve müspet dairede yürüyen insanlara "terörist!" diyen Bakan, insanların adalet için yürüdüğü yola "gübre" döken edeb fukarası fanatik iktidar partisi taraftarı, "Maltepe'yi size dar ederiz!" diyerek yürüyenlerin şahsında milleti tehdit eden yandaş Eğitim Sendikası şube başkanının sözleri, Türkiye'nin adalet ve hürriyet, hukuk ve demokraside hangi seviyede (aslında seviyesizliğini) cümle aleme göstermektedir. Toplumda ortaya çıkan linç ve fanatizm, medyanın yalanıyla birleşince, vahim bir tablo ortaya çıkmaktadır. İdarecisinden medyasına, çepeçevre "yalan" ile sarılmış ve sıdk (doğruluk)tan izole edilmiş ve hatta yalana alıştırılmış bir toplumun elde edeceği netice ve semere: Dahilde kriz ve kaos, güvensizlik ve istikrarsızlık, can ve mal endişesidir. Hariçte dost ve müttefiklerin düşman hale gelmesidir.

  • Özcan ERKİŞ

    30.6.2017 11:51:11

    (4) "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!" denilen devir geride kaldı. "Yalancının mumu yanar yanmaz sönüyor!" onun için gazeteler doğru yazan, doğru haber veren veren müesseseler, gazeteci ve "edibler" edebli olmalı, "basın ahlak ilkeleri" dedikleri şeye uymalılar. Ki itibar kaybetmesinler. İbretlik bir vakıa: 15 yıllık tek parti iktidarında Türkiye'nin, uluslararası pek çok Raporlarda her bakımdan hep "son sıralarda" yer alması hakikaten esef ve utanç verici bir şey. Bunun birinci derecede mesulü, menfi siyaset tarzıyla ülkeyi idare edenlerdir. Hariçte düşman aramayalım. "İyilik Allah'tan kötülük nefistendir!" hakikatince nefis muhasebesi yapmak zorundayız. "Ey falan!" demekle kötülüğü def edemediğimiz gibi iyiliği de celb edemeyiz. Siyasi ve içtimai hayatımızda Makivel'i (Machiavelli yani) akıl hocası yahut rehber ittihaz ederek "zafere giden her yol meşrudur!" dersek, ülkenin varacağı yer "güvensizlik" limanı olacaktır. Biz de "kendine ve idarecilerine güvenilmeyen" bir toplum.

  • Özcan ERKİŞ

    30.6.2017 11:29:25

    (3) Bir şey hakiki manasıyla olmazsa orada zıddı bulunur. Mesela adalet yoksa zulmün, sıdk (doğruluk) yoksa kizb (yalanın) olması gibi. Pek çok yitiğimiz gibi, içtimai ve siyasi hayatta maalesef sıdk(doğruluk) da küstürüp, kaçırdık. "Gavur" deyip burun kıvırdığımız dünyanın "doğru ve dürüst ve adil olun!" çağrılarına da adavet ve husumet ederek cevap veriyoruz. Adaleti bile AİHM (Avrupa) kapılarında arar hale geldik. Niye? Çünkü kendi Yargımıza olan güven ve itimat sarsıldı. Demokrasi yerine körü körüne biat ve itaat kültürü yerleştirmeye çalışıyoruz. Oysa itaat "doğru" olanda olur. Kötü olanda itaat yoktur. Medya sürecin başından beri ekonomik korku ve kaygılarla, milletin hak ve hukukunu savunmak yerine, iktidarın "borazanı" olmayı tercih etmekle adet her şeyi mübah haline getirdi. En basitinden "yalan haber" meselesi hafife alınır hale geldi. İftiranın değişmez mantığı "çamur at izi kalsın!" düşüncesiyle hareket edilerek maalesef pek çok zulme kapı aralandı.

  • Özcan ERKİŞ

    30.6.2017 11:14:21

    (2) Yine mesela CB'na Almanya'daki vatandaşlara hitap etmesine izin vermemesi siyasi bir karar olmakla doğru olmasa da netice itibariyle bir "güvensizliğe" işaret etmektedir. Kızmak yerine "acaba, dış dünyaya hangi söz ve fiilimizle güvensizlik vermişiz" diye düşünmeliyiz. Müslüman bir toplum için onur kırıcı ve küçük düşürücü bir olay değil mi? 16 Nisan'dan sonra Türkiye'de her alanda "güven ve istikrar" olacaktı. Fakat geldiğimiz nokta bırakın güven ve istikrarı, "adaleti" bile sokaklarda arar hale geldik. Sebebi de menfi ve menfaatçi siyasetin, iyilik zannıyla yanlış ve hatalı işler yapmasıdır. Aynı menfi söylem inatla devam ettirilmektedir. "Gerilim siyasetiyle" iktidarın ömrünü uzatmak pahasına Türkiye, her gün sorunlar yumağı haline getirilmektedir. Demokrasilerde bir muvazene unsuru olan muhalefete hiç tahammül edemeyen bir zihniyet, toplumsal barış ve huzurun önünde bir bariyer gibi durmaktadır. Bu sebeple adalet ve demokrasinin ülkeye gelmesi bir hayli zaman alacaktır.

  • Özcan ERKİŞ

    30.6.2017 10:53:05

    Sayın Çakır, herkesin mübarek cuma gününü tebrik ediyorum. "Medyanın yalanla imtihanı" yazınız, geldiğimiz nokta itibariyle genel ahvalimizi ele veriyor. Samimi bir mümin ve müslüman evvela "emniyet ve güven" insanıdır ve öyle olmalıdır. Müesseseleri de öyle olmalı. Zira Efendimiz Aleyhissalatu Vesselam'a nübüvvetinden evvel müşrikler bile Muhammed'ül'-Emin demişlerdi. Ef'alinel/fiillerine ve akvaline /sözlerine güvenilmeyen bir mümin ve müslüman ile onların müesseselerinin varlığı, din-i mübin-i İslam'a yapılabilecek en büyük kötülük olsa gerektir. Şu anda Türkiye "güven" bunalımı yaşamaktadır. Güvensizlik yalnızca medyada değil ki.Yargıya olan güven hatta 29.6 tarihli Yeni Asya Gazetesindeki "Ekonomiye olan güven azaldı" başlıklı haberde de okuduğumuz gibi Ekonomik güven de azaldı. Hatta toplum fertleri arasında da ciddi anlamda birbirine olan güven azalmış olmalı ki, insanlar birbirine "kuşku ve kaygı" ile bakar hale geldiler. Yani "güvensizlik halidir" yaşanan.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı