"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Psikiyatrist gözüyle

Faruk ÇAKIR
16 Ekim 2018, Salı
Daha zengin oldukça daha huzurlu olacağımızı düşündük, ama bu mümkün olmadı.

Büyük ölçüde babalarımızdan zenginiz, ama onlardan daha mutlu olduğumuzu söylemek kolay değil. Sosyal hayattaki zorluklar insanların daha fazla ‘tıbbî destek’ almasını netice verdi ve veriyor.

Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, çalkantılı sosyal hayatın fotoğrafını çektiği bir röportajında, ekseriyetin sahip olmaya çalıştığı ‘araba’yı, “Modern anlamda, en tehlikeli, insanın aleyhine işleyen icat” olarak yorumlayıp şöyle demiş: “(Çünkü) Kâinatla olan bağlantımızı kopartıyor. Araba bizi nesnelerle uzaklaştırıyor. Arabaya bindik, klimayı açtık ve pencereleri kapattık. Dünyadan kendimizi soyutladık. Çok fena bu.”

Seyahat ettiğini ve seyahat etmeyi tavsiye ettiğini ifade eden Dr. Ulusoy, bunu şöyle izah etmiş: 

“Şu an yazdığım bir roman için New York’a 3 kere gidip geldim. Rusya’da Bediüzzaman Hazretleri’nin 2 sene kadar esaret hayatı yaşadığı Kostroma’ya iki kere gidip geldim. Roman için de seyahatlerim oldu. Doğuda üç dört şehri uzun uzun gezdim. Bunların dışında, toplantı, akraba, eş-dost, arkadaş gibi vesilelerle geziyorum. Yani bazıları planlı, bazıları ise plansız oluyor. (...) Yazar olunsun ya da olunmasın, seyahatin insanın ufkunu  açmaya ciddî bir vesile olduğu kanaatindeyim. (...) İslâm âlimleri, tekrar tekrar söylemek istiyorum ki, çok sık seyahat etmişler. Hayat hikâyelerine baktığımızda bir yere çakılı pek yaşamadıklarını görüyoruz. Süreklilik arz eden bir yerleşik düzen, insanın zihnini bulanıklaştırıyor, dünyayı sabit zannettiriyor. Seyahatin hayatın faniliğini hissettiren bir yönü de var.”

Bir konuşmasında insanların genelinin en sıkıldığı günün tatil günü olan Pazar olduğu hatırlatılan Dr. Mustafa Ulusoy, bunu da şöyle izah etmiş: “1990’lı yıllarda güneye kaçmak çok modaydı. (...) Misal güneydeki yer, Köyceğiz olsun. Yerleşiyor. Tarlayla uğraşıyor, domates biber yetiştiriyor, ağaçları buduyor, çimen biçiyor, kümesteki tavukların yumurtalarıyla organik besleniyor. Ama o da ne. O içsel boşluk, o kasvet, o anlamsızlık hissi bir türlü gitmiyor. (...) O yetiştirilen domatesi Allah’ın, Mutlak bir Varlığın bir san’at eseri olarak görüp, onun sonsuz kıymetli bir eseri, san’atı idrak etmedikçe içsel boşluğun gitmesi imkânsız. (...) İnsanın temel varoluşsal problemleri, ‘Hayat nedir, hayatın sırrı nedir? Ölümün sırrı nedir? Ölümden sonra bizi ne bekliyor?’ çözülmedikçe ve çözümlenmedikçe insan bu dünyada huzura eremez. İsterse dünyanın en asude en nezih bahçelerinde yaşasın. 

“Benim Risale-i Nur’dan öğrendiğim bir çözümleme biçimi var” diyen Dr. Ulusoy, salt modern hataya karşı olmanın sorunları çözmeye yetmeyeceğini söyleyip şunları da ilâve etmiş: “Derdin içinde dermanı bulmak. Yani zulümatın, karanlığın içindeki nuru bulmak.”

Dr. Mustafa Ulusoy, “Sizin ‘kurtarıcınız’ ne oldu? (Meslekî olarak) Harmanlamayı nasıl yaptınız?” sorusuna da şu cevabı vermiş: “Bunu harmanlamayı ben Risale-i Nur’a borçluyum. Said Nursî’nin temelde dert edindiği meseleler insanların varoluşsal problemleri olmuş. Kur’ân bu anlamda ciddî bir hazine. Fakat hazineye girecek bir kapı ve o kapıyı açacak anahtar lâzım. Risale-i Nur benim açımdan Kur’ân’daki hayatın sırlarını ihtiva eden hazinenin kapısı ve anahtarı hükmündedir. Kur’ân’da, hayatımızla ilgili rehberlik edecek sınırsız hakikatler var. Said Nursî, Kur’ân hazinesinin bu modern hayatta insanların maruz kalacağı en temel varoluşsal hazinenin, varoluşsal problemler kısmının anahtarını taşıyor. (...) Bazı arkadaşlar bana ‘Sen neden Risale’ye taktın, başka kitap mı yok?’ diyorlar. (...) Said Nursî gibi bir adam, Kur’ân hazinesini Risale-i Nur anahtarıyla açmış ve ‘Şu soruların cevapları şu âyetlerde var’ demiş. Bana, benim gibi zihni seküler eğitimle iğdiş edilmiş bir adama, bu soruların cevabını, derli toplu ve kızımı da ikna edecek şekilde verecek bir kitap getirin, baş göz üstüne, okurum. (...) Said Nursî bilhassa, ama bilhassa insanın varoluşsal sorunları dert etmiş. İnsanın ölümden korkmasını dert etmiş. Dünyada neden kötülük var meselesini dert etmiş. İnsanın tekrar bedenen yaratılmasını dert etmiş. (...) Kur’ân’daki âyetleri tek tek tefsir etmemiş. Said Nursî’nin önemli bir farkı bu.” (Konuşanlar: Büşranur Kazancı ve Esad Eseoğlu, www.dunyabizim.com, 12 Eylül 2018)

“Sen neden Risale’ye taktın, başka kitap mı yok?” sorusu Risale-i Nur okuyan ve ona atıf yapan herkesin karşılaştığı bir soru. Dr. Ulusoy’un da işaret ettiği gibi, aklı ve kalbi meşgul eden her soruya Risale-i Nur gibi cevap veren eserler varsa, onları da okuruz vesselâm.

Okunma Sayısı: 2788
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı