"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur’ların basılmasını engellediler, şimdi bahane üretiyorlar!

Faruk ÇAKIR
21 Kasım 2014, Cuma
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda milletvekillerinin sorularını cevaplandıran Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Risale-i Nur eserlerine uygulanan bandrol engelini savunmuş, ama savunurken de devletin bu meseleye “el koyduğunu” itiraf etmiş.

Neredeyse bir yıldır Risale-i Nur eserleri basılamıyor. Niçin? Fiilen hiçbir yayınevi “bandrol alma yetkisi”ne sahip değil. Yani, Risale-i Nur eserleri matbaada basılsa bile satışa çıkarılamaz. Bugün itibarıyla durum bu. Niçin bu hale gelindi? Güya, Risale-i Nur eserlerinin “tahrif edilmesi” bu yolla engellenecek. Başlangıçta “Bu mesele bir iki haftalık meseledir, bu gün yarın hallolur” diyenler fiilî yasağa bahane üretmekle meşguller. Düne kadar uygulamayı savunan bazı isimler, ‘sanal âlem’de “Artık iktidarın bahanesi kalmadı. Yanlış yoldalar” benzeri yorumlar yapıyorlar. Aynı şekilde, ilk başta bandrol uygulamasını “yasak” olarak görmeyen bazı isimler de meselenin gereğinden fazla uzadığını ve “belâların sel gibi üzerimize yağmaya başladığını” ifade ediyorlar. 
Önce, “bandrol yasağı”nın olmadığı 250 gün önceye gidelim: Risale-i Nur eserleri, ondan fazla yayınevi tarafından orijinaline sadık kalınarak serbestçe basılıyordu. Bir iki yayınevi ise Risale-i Nur’u tahrif edip ‘dil’ini güya sadeleştirmeyi tercih etmişti. Bu yanlışı yapanlar umumî anlamda Nur Talebeleri tarafından ikaz ediliyor ve yanlıştan dönmeleri isteniyordu. Zaten tahrif edilmiş, sadeleştirilmiş eserler umuma yayılmış değildi. Çünkü hemen her ‘cemaat’in kendi yayınevi vardı ve orijinal haliyle baskılar devam ediyordu. 

Sonra birden ‘bandrol yasağı’ başladı. “Bu eserlerin müellifinin varislerinden vekâlet alın, öyle gelin” denildi. Görünüşte kulağa hoş geliyordu, ama Risale-i Nur’un hukuki mirasçılarının bu güne kadar böyle bir talebi yoktu ve bugün de yok. Yani, onlar Risale-i Nur’un yayın hakkının “Nur Talebeleri”nde olduğunu kabul etmişler ve “Bu hak bizimdir” dememişlerdir. Krizi aşmak için bazı mirasçılardan “vekâlet/belge” alınmış olsa da, tamamı alınamadığı için “belge/vekâlet”ler de işe yaramadı. Neticede iktidar konu ile ilgili kanun çıkardı ve Risale-i Nur’ların yayın hakkına el koydu, devletleştirdi, kamulaştırdı! Bir Allah’ın kulu çıksın desin ki, “Hayır, Risale-i Nur’un izin hakkına devlet el koymadı.” diyemez, çünkü kanun ortada... Şöyle deniyor: “Devlet tekeline almadı, korumaya aldı...” Bu beyanın hiçbir hukuki dayanağı yok. Yürürlükteki kanuna göre Risale-i Nur eserlerini kimin basacağına ‘devlet/ bakanlık/ bakanlar kurulu’ karar vermeyecek mi? “Mühür” kimdeyse “Süleyman” o olmaz mı?
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda soruları cevaplandıran Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik şöyle demiş: “Bize bir başvuru geldi. (...) Biz bir araştırdık ki hakikaten biz bakanlık olarak bandrol vermekle suç işliyoruz. (...) Yasal varislerden bir tanesi (...) ‘ben hiç kimseye vekâletname vermiyorum kim ne yapıyorsa yapsın’ demiş. Bu durumda bu yol da kapandığı için eserlerin basılabilmesinin tek yolu bunun devlet eliyle basılmasına imkân sağlamak. Aksi takdirde eser ebediyen basılamayacak. (...) Biz mi basacağız, hayır biz basmayacağız. Biz bunu Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredeceğiz. O da sadece tahrifat ile ilgili kısmını korumakla görevli bir vakfa ya da başka bir yere devredecek. (...) Biz bu kanunu çıkarmasaydık bu eser ebediyen basılmayacaktı, böyle kalacaktı. Biz bandrol veremeyecektik.” (Cihan bülteni, 19 Kasım 2014)

Türkiye’yi idare edenler başka meselelerde olduğu gibi bu meselede de ‘kapalı kapı’lar ardında iş görmeyi tercih etti. Muhtemelen önceden belirlenen kişilere bu ‘yetki’yi vermek için gizli iş tuttu. Şimdi, “görevli bir vakfa ya da başka bir yere devredecek” diyorlar ya, yine muhtemelen “görevli vakıf” çoktan kurulmuştur... Peki, kurulmuş ise niçin açıklamıyorlar? 

Gizli kapaklı işler çevirerek bir yere varılamaz. Hele konu Risale-i Nur eserleri olursa... “Biz bu kanunu çıkarmasaydık bu eser ebediyen basılmayacaktı, böyle kalacaktı” sözünü bütün Nur Talebeleri reddeder ve reddediyoruz. 250 gün önce serbestçe basılan Risale-i Nur’lar nasıl olacaktı da “ebediyen basılamayacak”tı? Kanun gerekiyorsa, bunu “devlet tekeli”ne almadan yapmak mümkün değil miydi? Sizi gidi ‘tekelci’ler sizi...

Okunma Sayısı: 2117
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • abdulllah

    21.11.2014 09:44:19

    evet, ramazan-ı şerifte bid’aların ref’ine ehl-i sünnet ve Cemaatin ekseriyetle halis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi. Maalesef camilere ramazan-ı şerifte bid’alar girdiğinden, duaların kabulüne set çekip fereç gelmedi. nasıl ki, sabık hadisin sırrıyla, sadaka belâyı ref eder; ekseriyetin halis duası dahi ferec-i umumîyi cezbeder. kuvve-i cazibe vücuda gelmediğinden, fütuhat da verilmedi

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı