"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Söz veren çok, ya iş yapan?

Faruk ÇAKIR
01 Ekim 2019, Salı
Depremler konusunda konuşulanların yarısı yapılmış olsaydı bugün çok daha farklı bir noktada olunurdu.

17 Ağustos 1999’daki ‘Marmara Depremi’nden sonra millete bu hususta verilen sözlerin ne kadarı yerine getirildi ki?

Türkiye’nin en kalabalık, ama bir o kadar da deprem karşısında zayıf şehri olan İstanbul’un yıkılıp yeniden yapılacağı sözleri verildi, ama hemen unutuldu. “Tamamını yıkıp yapamıyorsanız hiç değilse yarısını yıkın” diye beklendi, ama bu da olmadı. Tek olumlu adım, yeni yapılan binaların nisbeten deprem şartlarına uygun olarak yapılması. Ayrıca okullar başta olmak üzere bazı devlet dairelerinin ve ‘köprü yolları’nın,  viyadüklerin güçlendirilmesi de yapıldı. Onun haricinde daha büyük depremlere hazırlık adına bir şey yapıldığını söylemek mümkün değil.

Tabiî ki depremin ne zaman, nerede ve ne büyüklükte meydana geleceğini bilmek mümkün değil. O halde yarın deprem olacakmış gibi hazırlıklı olmak icap eder. Depreme dayanıklı olmayan binaların yenilenmesi noktasında devlete büyük iş düşüyor. ‘Kentsel dönüşüm’ adıyla belki bu yapılmak istendi, ama uygulama çok farklı oldu. Daha fazla para kazanılma ihtimali olan binaların yıkılıp yerlerine yenisinin yapılması ile ‘kentsel dönüşüm’ ya da depreme karşı hazırlık olarak yorumlanabilir mi?

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Başkanı Cemal Gökçe’nin dikkat çektiği bir nokta var. Gökçe şöyle demiş: “Bu ülkenin kaynak sorunu yok. Kaynaklar doğru kullanılsaydı bugün insanlar evlerinde korkmadan oturabilirdi.”

İMO Başkanı Cemal Gökçe, 17 Ağustos 1999 depremi sonrası İstanbul’da ‘Afet Merkezi’ kurulduğunu ve kendisinin de buradaki 14 kişiden biri olduğunu hatırlatarak “17 Ağustos’tan sonra İstanbul’da yapı stoku etkilendi. Dolayısıyla il afet merkezi oluşturuldu depreme hazırlanmak için. Hazırlarken sadece yapı stokunun depreme güvenli olması yetmez aynı zamanda boş alana da ihtiyaç olduğu fark edildi. İstanbul Valiliği başkanlığında oluşan il afet merkezi 493 toplanma ve çadır kurma alanı belirledi. En son yaptığımız toplantıdaki sayı budur. Daha sonra bu kadar alanın da yetmeyeceği konusunda fikir birliği yapıldı. İktidar değişti bugüne kadar yeni boş yer bulmayı bırakın 1999-2003 yılları arasında belirlenen 493 boş alanın 4’te 3’ü imara açıldı, alış veriş merkezleri kuruldu. İstanbul’da toplanma alanı kalmadı” demiş. (t24.com.tr,  29 Eylül 2019)

Başta, bütün tartışmalar bir yana bırakılsa bile, depremden sonrası için ‘toplanma alanı’ olarak ayrılan ve ilân edilen yerlerin sayısının artmak bir yana azaltılması ne ile izah edilebilir? İstanbul’un nüfusu artarken  ‘toplanma alanları’nın da artması icap etmez mi? Niçin tam aksi olmuş ve toplanma alanları imara açılmıştır?

Bazı devlet iradecileri İstanbul’da bin değil, ‘on binlerce’ toplanma alanı olduğunu ilân etti. Bu alanlar nerededir? Yoksa şehir merkezlerine 30 ya da 40 km ötelerdeki ‘tarla’lar millete ‘deprem toplanma alanı’ olarak mı ilân edilmiş?

İçi boş tartışmaları sonraya bırakalım ve Türkiye’nin kalbi mesabesindeki İstanbul’u depreme ve deprem sonrasına hazırlayalım. Öncelikle verilen sözlerin yerine getirilmesi ile işe başlansın vesselâm.

Okunma Sayısı: 1386
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı