"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Suriye’deki tuzak

Faruk ÇAKIR
29 Haziran 2015, Pazartesi
Komşumuz Suriye’de yaşananlar her geçen gün biraz daha anlaşılmaz hale geliyor. İzler o kadar birbirine karışmış ki, bu izleri birbirinden ayırabilmek büyük maharet istiyor.

Suriye’de kargaşa başladığında işlerin bu noktaya gelebileceğini pek çok kişi tahmin etmemişti. Elbette gidişin iyi olmadığı, ülkenin ‘iç savaş’a sürüklendiğini ifade edenler vardı; ama 3 değil, neredeyse 33 parçaya bölünebileceğini söyleyen çıkmamıştı. Çıksa bile, o günkü şartlarda bu ikazları dinleyen çıkmadı ve çıkması da kolay değildi.

Türkiye’yi idare edenlerin dış politika konusunda en net yanıldığı nokta, Suriye’de yaşananlar oldu. Kimileri 3 hafta, kimileri 3 ayda bu işin biteceğini, Suriye’nin ‘hür ve demokrat bir idare’ye kavuşacağını ifade ediyordu. Aksini söyleyen ve “Yapmayın, etmeyin. İkinci bir Irak meydana gelmesine zemin hazırlamayın” diyenlere her türlü itiraz, karalama ve kınamalar sıralanıyordu. Peki, ne oldu şimdi? Ortaya çıkan Suriye tablosu, başlangıçta bu ‘kavga’ya benzin dökenlerin hoşuna gidiyor mu?

O günlerde imkân ve fırsat buldukça, Türkiye’yi idare edenlere; “İhtiyatlı olunsun. Bir değil, 10 adım sonrası düşünülsün. Türkiye’nin imkânları ve yapabilecekleri sınırlıdır, bu görülsün” demeye çalışanlar oldu. Ne var ki, kendilerini Kaf Dağında gören idareciler, “Yeni bir harita çizilir. Türkiye, bölgenin ağabeyidir. Türkiye’nin izni ve bilgisi olmadan hiç kimse bir adım atamaz” gibi; sadece kendilerinin inandığı sözlerle kamuoyonu yanılttılar. Gele gele, Suriye’deki kavganın faturasını öder hale geldik. 

İki milyonu aşkın mülteciyi kabul ettik, ama şartları hazırlayabildik mi? Böyle bir soru gündeme geldiğinde, “Ne yani, kabul etmeseydik de bu insanlar Suriye’de ölse miydi?” deniyor. Tabiî ki kabul edilsin, tabiî ki hiçbir insan ölmesin. Ancak bunca muhacir kabul edildiğine göre ihtiyaçları da insanî ölçülerde karşılansın. Böyle bir felâketi Türkiye’nin tek başına göğüslemesi kolay değil. Bütün dünyayı harekete geçirip Suriye’den gelenlere daha insanî şartlar hazırlanmalıydı. 

Uzmanların dikkat çektiği bir nokta daha var: Bugün için problem olarak görülmese de, önümüzdeki yıllarda bu hadisenin bir de güvenlik yönü var. Muhacirler tabiî ki kardeşlerimizdir, maddî imkânlarımızı onlarla paylaşacağız. Bu, inancımızın da gereğidir. Komşumuz açken biz tok olamayız elbette. Fakat bunu yaparken, dünyadan gelebilecek yardımları da teşvik etmek gerekirdi. 

Suriye’deki hadise işin içinden çıkılmaz bir hal almaya başlayınca, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinin gündeme geldiği iddia ediliyor. Irak hadisesinde görüldüğü üzere, böyle ‘kavga’lara müdahale etmek kolay olsa da, onları ‘ayırmak’ ve yeniden istikrarı sağlamak kolay değil, hatta imkânsız denilebilir. Amerika, Irak’a müdahale etti ve son tahlilde kazandı mı? Ve zaten, Irak’tan aldığı dersle Suriye’ye uzaktan ve havadan müdahale etmeyi tercih etti. Bazı ülkelerin Türkiye’yi ve idarecilerini Suriye’ye müdahale noktasında teşvik eder şekilde tavır alması tuzak olarak görülmeli. “Alâvere, dalâvere; Türkiye Suriye’ye” oyununa gelmemek lâzım.

Mübarek Ramazan günlerini şefaatçi yapıp, komşumuz Suriye’nin huzur ve sükûna kavuşması için duâ edelim. İnşallah bu tuzağa sürüklenmeyiz...

Okunma Sayısı: 1935
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı