En acele şekilde tasarruf tedbirlerinin uygulanması gerektiği artık ekseriyet tarafından dile getiriliyor.
Bu da ‘israf denizi’nde yüzdüğümüzün başka bir ifadesi. Şunu da görmek durumundayız ki “Balık başkan kokar” misali, israf denizinde yüzenler de en baştan denize atlamış...
İktidarı destekleyenlerin dahi, muhalefetten daha fazla bu noktada eleştiri yapması işin vahim noktalara geldiğini gösterir. Geçen dönemlerle iktidar partisinden milletvekilliği yapan bir gazetecinin şu tesbitleri her halde buna delil olur:
“Dövizdeki tırmanışın yol açtığı ekonomik kriz vatandaşın da gündelik hayatına yansımaya başladı. (...) Kamudaki şatafat ve israf haliyle vatandaşın tepkisini çekiyor. (...) Herkesin altında lüks makam araçları... O makam araçlarının şoförleri... O makam araçlarının vazife dışında kullanılmasıyla oluşan ciddî harcamalar... Su gibi akıtılan yakıt... Önemli mevkilerdeki yöneticilere tahsis edilen koruma araçları... Bazen bir kişiye tahsis edilen koruma araçları sahiden israfın ötesinde haklı olarak vatandaşın tepkisini arttırıyor. (...) Koltuğa oturan her yönetici makam odasını ve içindeki eşyayı beğenmiyor. Kendisine daha lüks araç tahsisi yoluna gidiyor. Fedakârlık sadece vatandaştan beklenmemelidir. (...) Üç dönem Meclis’te bulundum. Meclis’teki israf had safhada. (...) Bu çerçevede yapılması gerekenleri eski bir Meclis üyesi olarak sıralıyorum... 1- Meclis Başkanı’nın koruma araçları sınırlandırılmalıdır. 2- Meclis Başkanvekillerinin, parti grup başkanvekillerinin, Meclis idare amirlerinin, komisyon başkanlarının ve kâtip üyelerin kendilerine tahsis edilen araçları Ankara’da Meclis görevleriyle sınırlı olmalıdır. Ne yazık ki bu araçlar Ankara dışına adı geçen siyasî zevatın seçim bölgelerine götürülmekte ve orada şahsî ve siyasî faaliyetler için kullanılmaktadır.” (Mehmet Metiner, Star gazetesi, 15 Eylül 2018)
Bir de şu tesbite bakalım: “Her ne zaman kamuda tasarruf gündeme gelse, aklımız makam arabalarıyla sınırlanır, detaydaki binlerce ıvır zıvır gideri görmezden geliriz. Oysa en büyük tasarruf kalemleri genelde değer üretmeyen süreçler için harcadıklarımızdır. Misal mi? Kamuda bilinen veya az bilinen kurumların çıkardıkları dergi, gazete, bülten veya benzeri basılı malzeme sayısı 14 bin civarında... Evet, hani şu bir müdürün kalem odasında beklerken sehpanın üzerinde duranlar var ya... İşte onlar... Okunsa, canım feda...
Yüzde 80’inin gömleği dahi açılmadan çöpe gittiğini söylesem, abarttığımı düşüneceksiniz, ama ben değil onlar abartıyor. Zaten derginin içeriğine bakınca kurumu tanıtmaktan ziyade bu dergiyi çıkarmak için bütçe sağlayan tepe yöneticinin, ‘plaket veya tören’ fotolarını görürsünüz. Medya mensubuyum ve dergilere karşı asla olmadım, olmam da... Ancak ambalajıyla çöpe giden bu dergilerin büyük israf kalemi olduğunu düşünüyorum. Sormak istediğim şudur: Kamuda israfı önlemeye acaba bu gereksiz etkinliklerden başlasak, nasıl olur?” (Şeref Oğuz, Sabah gazetesi, 18 Eylül 2018)
Gerçi sorunun muhatabı biz değiliz, ama hemen cevap verelim: Kamuda israfı önlemek için ‘gereksiz etkinliklerden’ başlanması isabetli olur. Bunun için bir gün dahi beklenmemeli.
Bakınız, bu haklı tesbitler ve tepkiler dile getirildiği halde şu ana kadar dikkate alındığını görmedik. İsrafla mücadele etmek isteyen bir idare ve iradenin, bir gün dahi beklemeden bu yapılanlara son vermesi gerekmez mi?
Tasarruf kampanyası ve israfla mücadele daha yukarılardan başlanmalı vesselâm...