Geçmiş yıllarda gündemde olan ‘yeni anayasa’ konusundaki her tartışmada, “yeni”den maksadın “daha iyi bir anayasa” hatırlanması gerektiği ifade edilirdi. Yoksa, ‘eski’yi aratan, hak, hukuk ve adalet noktasında ‘kötü’ bir anayasa ‘yeni’ hazırlanmış olsa ne faydası olur ki?

Türkiye’nin değişmesi, gelişmesi ve yenilenmesi de bunun için gereklidir. Ancak bu yenilenme, bu dönüşüm mutlak surette daha iyiye, daha güzele ve daha hür bir zemine doğru olmalıdır. Aksi yöndeki bir dönüşüm, hak, hukuk ve adalet terazisinin daha da bozulduğu bir değişim gerçek anlamda bir yenilik olarak kabul edilemez.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Adana’da düzenlenen “Türkiye-Avrupa Birliği KİK 37. Toplantısı”nda yaptığı konuşmada Türkiye’nin dönüşüm sürecinin pusulasının Avrupa Birliği ölçüleri olması gerektiğine dikkat çekmiş.

Türkiye ve AB’nin hiç olmadığı kadar birlikte çalışmaya, küresel dertlerle birlikte mücadele etmeye mecbur olduğunu hatırlatan Hisarcıklıoğlu, “Bizden önceki nesil, 2. Dünya Savaşı’nı yaşadı, ama bize AB gibi, dünyanın en önemli barış projesi başarısını bıraktı. Şimdi bizim sorumluluğumuz, bizden sonraki nesillere, daha zengin, daha güvenli ve daha huzurlu bir ortam bırakmaktır” demiş. (AA, 20 Şubat 2018)

Türkiye ve Avrupa arasındaki ekonomik, iktisadî ilişkilerin de son derece derinleştiğini, AB ile ilişkilerin Türkiye’nin dönüşüm sürecinin pusulası olduğunu hatırlatan Hisarcıklıoğlu, “Türkiye-AB KİK olarak, Türkiye’nin bu dönüşüm çabalarını her zaman destekledik, katkı verdik. Türkiye’nin AB ilişkilerini stratejik öncelik olarak ele aldık. Özetle, Türkiye-AB KİK, toplumun tüm kesimlerinin AB ile bütünleşme çabalarına verdiği desteğin simgesidir” şeklinde konuşmuş. 

İdarecilerimizin Türkiye-AB ilişkileri noktasında yorum farklılıkları olduğu belli. Ekseriyetle “Biz üzerimize düşeni yaptık, ama AB yapmadı” deniliyor. Hisarcıklıoğlu bu hususta şöyle demiş: “Eksiklerimiz var. Yapılacak daha çok iş var. Atılacak da çok adım var. Bunun farkındayız. Bu reformları zaten yapmak zorundayız. Kendi insanımız için, kendi ekonomimiz için yapmak zorundayız. Türkiye’nin, bu reformları gerçekleştirme kararlılığında olduğunu da biliyoruz. Vize sorunumuz var. (...) Bu kadar ekonomik olarak birbirine eklemlenmiş iki bölge, Türkiye ve AB birbirine vize uygulaması kadar ekonomik olarak yanlış bir şey yoktur. (...) Artık top AB tarafında ve sonuç almamız lâzım.”      

Peki, aynı toplantıya katılan AB mensubu yöneticiler hadiseye nasıl bakıyor? AB Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Gabriel Munuera Vinals Türkiye ile AB’nin stratejik ortaklar olarak ilişkilerini normal bir konuma sokmaları gerektiğini belirtip şöyle konuşmuş: “Türkiye’nin vize serbestleştirilmesi kriterini tamamlaması gerekmektedir. Bu konuya ilişkin olarak Türkiye pozisyon raporunu iletmiştir. Komisyondaki uzmanlarımız şu anda vize serbestleştirilmesin kriterlerini Türkiye’nin ilerlemesini incelemektedir.”   

Hadiseye hangi pencereden bakılırsa bakılsın, AB üyeliğinin Türkiye’nin menfaatine olduğu anlaşılıyor. 

“AB üyeliği olsa da olmasa da bu reformları zaten yapmak zorundayız. Kendi insanımız için, kendi ekonomimiz için bu şart” diyorsak hemen gereğini yapalım. Hepimiz için...