Yaşlı dünyamızın bir de ‘yaşlı insan’ meselesi var. Dünya, kendi ömrüne göre ‘akşam’ vaktinde, bir bakıma ölüme yaklaşıyor. Aynı şekilde dünyadaki insanlar da her geçen yıl biraz daha ihtiyarlıyor. Yaşlılık ve ihtiyarlık artık dünya ülkelerinin çare ve çözüm aradığı meselelerin başında.
Bazı Avrupa ülkelerinde nüfus artmak bir yana hızla azalıyor. Ülkelerin zengin olması da bir yere kadar derde çare. Nihayetinde insan sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasını ister. Acaba zengin dünya ülkeleri bunu yapabiliyor mu?
Haberlere yansıyan bir araştırmaya göre ülkemizde 1.5 milyon yaşlı insan ver bunların çoğunluğu evde yalnız, yani ‘tek başına’ yaşıyor. Yalnız yaşayan insanların sağlık hizmetlerinden istifade etmesi biraz daha zordur, ama mesele sadece bu da değil.
Türkiye genel anlamıyla genç bir nüfusa sahip olmakla övünüyordu, ama artık bu övünme vesilemiz de elden çıkmak üzere. Bazı ülkelere göre bu noktada iyi durumdayız, fakat yakın gelecekte bizim de bir ‘yaş’ problemimiz olacak. Elbette tek başına genç nüfusa sahip olmak yeterli değil. Esas olan, genç ve aynı zamanda eğitimli, donanımlı, dünyayı tanıyan ve akranlarıyla boy ölçüşebilen bir gençliğe sahip olabilmek. Bunu ne ölçüde yapabildiğimiz tartışılır. En büyük düşman olan cehaleti mağlûp ettiğimizi kim söyleyebilir? Türkiye’yi idare edenler başka pek çok şeyle övündükleri halde, eğitim konusunda “yapamadık, edemedik, başaramadık” itirafında bulunmuyorlar mı?
Hatanın görülmesi iyidir, ancak bunun telâfisi için gayret gösterilmiyorsa bir çelişki var demektir. Eğitimli gençler yetiştirmenin yolu bellidir: Çok iyi hazırlanmış bir müfredat ve işinin ehli öğretmen ve idareciler lâzım. Atılan adımlar acaba bu hedefe hizmet ediyor mu? Ehliyete ve liyakate ne ölçüde değer verildiğini tartışmak icap eder.
Herkesin bildiği ve ilgili haberde de yer aldığı üzere ülkemizdeki nüfus hızla yaşlanıyor: Her 100 kişiden 9’u 65 yaş veya üzerinde. Dünya genelinde 1950’den beri yaşlı nüfus oranı 2.5 kat artarken, Türkiye’de 5 kattan fazla artmış. Yaşlıların 2023’te nüfusunun yüzde 10.2’sini, 2040’ta 16.3’ünü, 2080’de ise 25’ini oluşturması bekleniyor.
Bu mesele hepimizin meselesi olduğu için, çareyi de birlikte bulmalıyız. Bugünü ve yarın yaşanacak muhtemel gelişmeleri hesaba katarak projeler geliştirmek icap ediyor. Sivil toplum kuruluşlarına da bu noktada önemli vazifeler düşer. Değişik ihtimallere göre araştırmalar yapıp ortaya çıkan neticeleri Türkiye’yi idare edenlerin önüne koymak gerekir. Bugün atılması icap eden adımları yarına bırakmanın faturası ağır olabilir. “Biz genç bir ülkeyiz. Bu meseleyi Avrupa ülkeleri düşünsün” demek gelecekte karşılaşacağımız problemlere hazırlıksız yakalanmamıza yol açar.
Yaşlılarımıza ve yaşlılığımıza bir de ‘yalnızlık’ eklenirse imtihanı kaybetmişiz demektir. El ele verelim ve bu meselelere çare arayalım, çare bulalım vesselâm.