Hamdolsun ve şükrolsun ki ‘hakikatin gür sesi’ olma maksadıyla yola çıkan Yeni Asya gazetesinin 50’nci yaşına ayak basmasına şahitlik ediyoruz.
Yeni Asya’yı 1976’da tanımak ve 1984’lerden itibaren değişik birimlerinde çalışmak nasip oldu. Her zaman ifade etmeye çalışıldığı üzere isimsiz okuyucularımızın duâlarıyla bu günlere geldik. Temennimiz, duâmız ve maksadımız istikrarlı ve istikametli yürüyüşümüzün devam etmesidir ve inşallah yine okuyucularımızın ihlâslı duâlarıyla bu yolculuk devam edecektir.
100 ya da 150 yıllık gazetelerin olduğu bir dünyada, Yeni Asya’nın 50 yaşında olması normal bir hadise gibi görülebilir. Ve tabiî ki sadece uzun yıllar yayın hayatında olmak tek başına bir anlam ifade etmeyebilir. Bununla birlikte Yeni Asya hem Türkiye şartlarında uzun sayılabilecek bir yayın hayatına ulaşmış, hem de her zaman haktan, hukuktan ve adaletten yana karar kılmasıyla dikkat çekmiştir. “Gelene ağam, gidene paşam” diyen yayın vasıtaları elbette engellerle karşılaşmadan daha uzun süre yayın yapmış olabilirler. Mühim olan her vasatta haktan, hukuktan, adaletten, demokrasiden, hürriyetlerden yana olabilmektir. Başkaları için önemli olmayan meseleler Yeni Asya için hep önemli olmuştur.
Yeni Asya’nın bir maksadı da, istifade ettiği Risale-i Nur eserlerine uygun yayın yapmak ve bu eserleri, dolayısıyla müellifini önce Türkiye’ye, imkânları nisbetinde de dünyaya tanıtabilmektir. Her imkân ve fırsatta buna gayret edilmiştir. Düzenlenen her toplantıda nazarların Risale-i Nur’a çekilmesine çalışılmıştır. Yeni Asya’nın hak, hukuk ve Avrupa Birliği hatırlatmaları çoğu zaman anlaşılmak istenmemiş ya da yanlış anlaşılmıştır. Mütedeyyin bir yayın organının ‘tek dişi kalmış canavar’ olarak da bilinen Avrupa’ya ‘dost’ görünmesi, Türkiye’nin, AB üyesi olması için gayret sarfetmesi çoğu insanı meraklandırmıştır. Tabiî ki bu noktada Risale-i Nur’un ortaya koyduğu temel prensipler önem arz ediyor. “Avrupa ikidir” tesbiti, Risale-i Nur’da yer alan önemli mihenk taşlarından biridir. “Birinci Avrupa” ve “İkinci Avrupa” ayırımı hadiseleri doğru teşhis etmek için mühim bir ölçüdür. ‘Birinci Avrupa’ ‘iyi’leri, ‘İkinci Avrupa’ ise ‘kötü’leri ve kötülükleri temsil eder. İşte, dünyadaki her hadise bu pencereden bakma gayretinde olan Yeni Asya, isabetli teşhislerle yoluna devam ediyor.
Yeni Asya’nın yine Risale-i Nur’dan alıp prensip olarak ortaya koyduğu önemli tesbitlerden biri de “birlikte karar verme”k gerektiğidir. “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” tesbiti, dünyadaki ve Türkiye’deki sıkıntıları aşmanın yolunu gösterir. Türkiye’de TBMM, dünyada Birleşmiş Milletler bu kurala göre işlese çok daha iyi kararlar ve icraatlar ortaya çıkmaz mı?
Yeni Asya’nın darbe ve ihtilâller gibi zor günlerde ortaya koyduğu tavır da her türlü takdiri hak eder. En çarpıcı olanlardan biri de 12 Eylül 1980 darsinden sonra yaşananlardır. Darbecilerin hazırladığı “1982 Anayasası”na haklı olarak itiraz eden Yeni Asya, ‘dindarlar’ca da anlaşılamamıştır. Çünkü aldatmakla iş gören darbeciler, hazırladıkları anayasa taslağına milleti yanıltmak için “okullarda din dersi okutulması mecburidir’ maddesi koymuşlardı. Tahkik ehli olmayan ekseriyet de “Bakın, şimdiye kadar olmayan bir madde var. Din dersi mecburi oluyor. Artık çocuklarımız dinlerini okullarda öğrenecek. Büyük fütuhat olacak” diye düşünmüşlerdi. Hadiseler Yeni Asya’yı doğruladı ve darbecilerin maksatlarının çocuklara, gençlere İslâmı öğretmek gibi bir maksatlarının olmadığı çok geçmeden anlaşıldı.
İnşallah okuyucularımızın samimî duâsı ve desteğiyle bundan sonra da millete kurulan tuzakları boşa çıkarmaya çalışacağız. Niyetimiz bu. Bu niyetin tahakkuku için duâların devamını temenni ediyor ve nice yıllara Yeni Asya diyoruz...