"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur Talebesinde ülfet olursa

Fatma Nur DOĞAN
25 Kasım 2018, Pazar
Son günlerde Risale-i Nur’u hiç bilmeyen veya bir miktar bilen bazı kişilerle tanıştım ve konuştum.

Gayriihtiyarî veya o andaki bir problem üzere benden duydukları hakikatler karşısında; öylesine hayret öylesine şevk, sevinç, şaşırma, kulak kesilerek, düşünerek ve hatta “demek ki bu böyleymiş” diye bağlantı kurarak, hafızalarında hakikati sağlamlaştıyorlardı. Sonra ben de hakikatleri dilimin döndüğünce bildirebilme mutluluğu yanında, başka bir duygu ve düşünce oluşturdu.

Benzer hakikatleri kendim ya da bir Nur Talebesi duyduğunda hayret ve şevk oluştuğunu çok göremedim.

Bediüzzaman 10. Sözde “Demek onun pek mühim, hayret verici kemalât ve cemal-i manevîsi vardır. (Sözler - 51) ifade buyururlar. Sonra başka yerlerde “Hâlık-ı Zülcelâl’in kendi san’atının mu’cizeleriyle kendini zîşuura tanıttırmasına karşı hayret içinde bir marifet ile mukabele ederek...” (Sözler - 124) devam ediyor, “küre-i arzın Hâkimini ve Rabbini ve Müdebbirini ve Kumandan-ı Akdes’ini hayretler ve takdislerle bildirir ve tahmid ve tesbihle sevdirir” (Sözler - 157) diye de sözlerini pekiştiriyordu

Bize kâinatı okutturan Kur’ân’a ve dolayısıyla O’nun mühim bir tefsiri olan Risale-i Nur’a hayretle bakmamız gerektiği ifade ediliyor, hayretkârane tefekkür etmemiz emrediliyor. 

“Hayret” bu kadar değerli iken bizdeki hayretsizliğe şaşırdım. Acaba ülfetin bir başka vechini mi yaşıyorduk? Tefekkürümüzü nasıl hayretsiz yapabilirdik ki? Tefekkürün içinde hayret vardı çünkü. Hayretimizi fazlaca hakikatlere kullanmalı ve hayretle hakikatlere bakmalı.

Bediüzzaman kendi eserleri olduğu halde; meselâ 10. Sözü 50’den ziyade mütalâa ettiğini ve çok istifade ettiğini bildiriyor. O halde şeytan bizimle de uğraşıyor onun işi bu. Onun hayremizi başka şeylere dağıtmasına izin vermemek ve hayreti hakta, hakikatte kullanmak hepimizin en büyük hedefi olmalı.

Risale’i Nur eserlerinde 1215 yerde “hayret” kelimesi geçiyor ve bize hayretle bakmak, hayretle ubudiyet ihtar ediliyor. Çok susayınca suyun kıymeti ve tadı çok olur ya da çok acıkınca ekmeğin lezzeti ve kıymeti daha iyi hissedilir. Onlar hakikatlere aç bir şekilde iken, hakikati yakaladıkları anda başka bir lezzet alıyorlar.Ya da başka bir tabirle bizdeki zaten biliyorum perdesinin gözlüğü ve onlardaki ne kadar çok bilmediği samimiyetinin gözlüğü ile iki bakış mıdır bu durum? Bu konuda nefsi muhasebeyi genişletebilmek mümkün tabi. Ama bizler de o lezzetimizi ziyadeleştirmek için sanıyorum hayretimizi ziyadeleştirmeliyiz. Her hakikate Bediüzzaman ve talebelerinin hatıratı üzere hayretle sanki ilk kez duyuyormuş gibi şevk ve heyecanıyla bakmalıyız.

Şu da var ki bu ülfet hali belki hakikatlerdeki farkedilesi en vazıh sırları görmemizi engelleyebilir. Rabbim bizi hakikatlerden mahrum etmesin, bize hakikatleri açsın. 

Elimizdeki cevherlerin kıymetini her zaman hayretle takdir etmemizi bizlere hayırlıca nasip etsin. Ben biliyorum diye helâk olanlardan olmayalım duâ ve temennisi ile...

Okunma Sayısı: 2454
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı