Bu soruyu sıkça kendime sorar oldum. Acaba Risale-i Nur’a ne kadar vakıfım? Aslında Risale-i Nur’la ne kadar hemhal olsak da bakalım ona lâyık mıyız ya da vakıf olabiliyor muyuz? Küçüklüğümde hep bana sorarlardı, “ne olmak istiyorsun” diye, ben de etrafımdan gördüğüm ve bana hep hedef ve rehber olan vakıf ablalarımız ve abilerimizi örnek alarak “vakıf olmak istiyorum” diyordum. Çünkü Risale-i Nur’a canla hizmet ediyorlardı. Aslında bilmiyordum ki vakıf olunca bu hizmette yakıcı çorbadan ağzın yansa bile asla vazgeçmeden devam edebilmek vardı. Bunları düşünerek “Bismillah” diyerek çıkmıştım bu yola. Bazen Risale sınavlarından düşük notlar alsam da asla pes etmeden en güzel notları alabilmek için çalışırdım. Çünkü hedefim belliydi bu yola iman ve Kur’ân dâvâsını gerek hal dilimizle gerekse lisanımızla duyurabilmekti. Rabbim bu yolda bazen şefkat tokatlarıyla bazense çetin imtihanlarla ilerletiyordu elhamdülillah.
Aslında bu başlığı seçmemin amacı benim gibi gaflete dalmış kalplere bir neşvünema olabilmesi içindi.
Ey Ahiret Kardeşlerim! Neden dünyanın o faydasız oyuncaklarıyla meşgul oluyoruz. Gelin saff-ı evvel ağabey ve ablalarımızın arkasından gidelim. Elhamdülillah ki şu zamanımızda bizlere tam ve hâlis bir Nur Talebesi nasıl olması gerektiğini gösteren ağabey ve ablalarımız mevcut. Peki ilerki zamanda biz kimleri örnek göstereceğiz ya da kimlere bu hizmeti teslim edeceğiz hiç düşündük mü ?Ya da bizler ileride onların yerini doldurabilecek miyiz?
Geçen dosyalarımı karıştırıyordum ve gözüme çarpan bir yazı buldum. Yazının başlığı beni çok etkiledi “Risale-i Nuru yaşayan insanlara ihtiyaç var.” Ve döndün kendimle muhasebe yaptım. Bir bir şartlarımı düşündüm ve ilk aklıma gelen şu oldu: Acaba bu hizmette bu iman, Kur’ân hizmetin de Üstadım benden ne kadar razı? Elhamdülillah gücümün yettiği kadar bu dâvâmda kendi halimde birşeyler yapmaya çalıştım. Risale-i Nur eğitimimi alıp vakıf olmuştum, ama vakıf mıydım, onu bilemiyorum. İşte bütün sorun buraydaydı, acaba hizmette vakıf olabilmek için ne yaptım? Üstadım gibi sürgüne mi gittik, ya da eziyet mi gördük, hiçbiri olmamıştı. Üstelik çok rahatta hizmet ediyorduk. Sıkıntı da görmemiştik ve sanki bütün hizmetle alâkalı dertler bitmiş gibi elimizde telefon şu paylaşım senin, bu mesaj benim dolaşıp duruyoruz. Belki de bu halde olduğumuz için tam anlamıyla vakıf olamıyorduk. Vakıf olmak istiyorduk, ama dünyanın her lezzetini de tatmaya çalışıyorduk. Gelin âhiret kardeşlerim, iki cihan Peygamberini (asm) ve Üstadımızı dinleyip onların yolundan gidelim. Medresetüzzehra üniversitelerine gönüllü fedailer yetiştirelim. Biz onların öğrendiğimiz kadarıyla kalplerine, gönüllerine Nur tohumlarını atalım ve gerisini kalplerin elinde olduğu Rabbimize bırakalım. Eğer biz bir konuda onlara yani nesl-i âtiye yardımcı olursak inşallah bu hizmetimiz ve bu dâvâmız da emin ellerde olacaktır. Önemli olan da aslında, Medrese-i Nuriyede kalıp, oraların havasını teneffüs edip, sonrasında ve ömrümüzün sonuna kadar iman ve Kur’ân hizmetine vakıf olabilmektir. Bu hizmeti geçici bir meslekmiş gibi algılayan kardeşlerimiz de var. “2-3 sene vakıflık yaparım sonra da evime geçerim diyen kardeşlerim! Nereye gidiyorsunuz? Hani bu hizmete bütün hayatımızı vakfetmiştik?
Hemen bu konuya en yakın bir numune-i imtisal getirmek istiyorum. Dünyanın en güzel kızı ile evlenip dünyanın en zengini olmak isteyen Zübeyir Gündüzalp nerede, Üstad Hazretlerinde fâni olmuş, Nurlarla hemhal olmuş bir Zübeyir Ağabey nerede? İşte vakıflık böyle bir şey olmalı. Rabbim işte böyle Zübeyirler yetiştirmeyi ve böyle bir Zübeyir olabilmeyi bütün kardeşlerimize nasip eylesin, amin.
Haydi gelin kardeşlerim, ahir zamanı Asr-ı Saadete çevirme gayretinde bulunalım. Bütün o değerli zamanımızı çeşitli cep telefonu ve bilgisayar başında öldürmeyelim. Eğer vakıf olacaksak bu hizmete bütün benliğimizle sarılmalıyız. Minik kalplere ve ihtiyacı olan herkese bu mübarek Nur tohumlarını serpip onları da nurlandıralım. Tabi şunu da unutmamak gerek, hidayet ancak Rabbimin elinde o dilerse herşey olur. Biz sadece üzerimize düşen vazifeyi hakkıyla ifa edip ömrümüzün sonuna kadar bu vazifede kalalım. Ama dünyaya değil, nurlara vakıf olalım.
Şunu da her zaman kendimize soralım ki, Risale-i Nurlara ne kadar vakıfım? İşte bu soruyu kendimize sorup az da tatminkâr cevap verebiliyorsak o zaman kârlıyız demektir. Rabbim son nefesimize kadar iman ve Kur’ân yolunda hayatımızı vakıf edenlerden eylesin duâ ile...