"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asr-ı Saadette beslenme (2)

Feyzullah ERGÜN
12 Haziran 2017, Pazartesi
İslâm dininin insanlara uygun gördüğü beslenme kaideleri sağlık, ekonomi ve huzurun temelini teşkil eder.

Mesleğini icra etmek üzere, Medine dışından gelen yabancı bir hekim, bir müddet geçtiği halde kendisine başvuran bir hasta bulunmadığından, yanlış yere geldik kanaatiyle, ayrılmak mecburiyetinde kalmıştır.

Ayrılırken sorduğu ‘Aranızda neden hiç hastaya rastlayamadım? ‘sualine, kalblerin Tabibi (asm) “Benim ashabım iyice acıkmadan yemez. Yedikleri zaman da tıka basa yemezler, daha iştahları varken sofradan kalkarlar.” buyurarak, karşılık vermişlerdir. Ayrılmakta olan hekim de ‘İşte bu tıp ilminin hülâsasıdır, bu kaidenin uygulandığı yerde hastalığa rastlanmaz.” diyerek vedalaşır. İslâm toplumunun, hayatı ve beslenmesi nizam, intizam, denge ve ölçüyledir. Sünnet-i Seniyye dairesinde huzur içinde devam eder. İslâm dışı örnekler model alındığında, vücudun metabolizmasında düzen bozukluğu olacağından, ilâç ve hastane dünyasıyla iç içe bir hayat yaşanmaya başlar. Bu gerçekler ışığında maddî manevî hayatımızı huzur ve istikamet dairesinde devam ettirebilmemiz için, Asr-ı Saadet beslenme tarzını mutlaka hayata geçirmemiz gerekir. Bu konuyu kendilerine dert edinenlerin belirttiğine göre “İnsanın dini şiarı ve sağlığının belirleyici yeri mutfaktır. Mutfak öylesine önemlidir ki, aynı zamanda Müslüman kalmanın da şartlarından biridir. Merhum Prof. Dr. İbrahim Canan Hoca ‘Kâmil manada Müslüman kalmak için, İslâm’ın mutfağından yemek şarttır. Gayr-ı müslim mutfaktan beslenerek Müslüman kalmak zordur veya kendi kendimizi aldatmaktır.”3 diyerek en hassas noktaya işaret ediyorlar. 

Asr-ı Saadet sofrası aşırı beslenme ve kuvve-i zaika merkezli değil, zikir, fikir, şükür halkasında kurulurdu. Müslümanlar yemekleri hane halkı ve yakın dostlarla kısa sürede, kolay şartlarda yerlerdi. Yemekten önce ve sonra eller mutlaka yıkanırdı. Sükûnet, muhabbet ve uhuvvet havasında yemek yendikten sonra, eller Rahmet hazinelerinin Sahibi Rezzak-ı Kerim’e (cc) şükür duâsına kaldırılırdı. Sünnet-i Seniyye’nin hayattar ölçüleri içinde, Nebevî tüketim kaidelerine riayet edilerek, helâl ve temiz gıda şartı ön plâna alınırdı. Rehber niteliğindeki Sünnet-i Seniyye kaideleri yalnız nazarî bilgiler değil, hayatın yaşanacak pratik (uygulamalı) değerleridir. Beslenme kurallarına uymakta midenin sağlıklı olması şarttır. 

Allah Rasulü (asm) bir hadis-i şeriflerinde; sağlığın yolunun mideden geçtiğini şöyle anlatıyor: “Mide vücudun sarnıcıdır ve damarlar onun içine dalarlar. Eğer mide sıhhatli ise damarlar da sıhhatlidir. Eğer mide kötü durumda ise, o zaman hastalanırlar.” 4  buyurmuşlardır. Zamanımızda mide fonksiyonlarını tahrip eden, ayakta ve hızlı yemek uygulamalarıdır. Oysa fıtratın ve tıbb-ı nebevî’nin rehberi ve muallimi olan Efendimiz (asm), suyu oturarak içer, bir hurma bile olsa yemeği de oturarak yerlerdi. 

Asr-ı Saadette günlük besin ihtiyacı, iki öğünde karşılanırdı. Sabah (kuşluk taamı) ve akşam taamı dışında başka yemek yenmezdi. Ara öğün diye bir kavram duyulmuş, uygulanmış değildi. Sahabe-i Kiram’ın (ra) beslenme ve yemek adabını Muhyiddin-i Arabî (ks) Hazretleri şöyle özetlemektedir: “Besmelesiz başlama! Acıkmadan yeme! Yemeğe hep en son sen başla! Yerken acele etme! Acele etmeden lokmayı teenni ile ortalama olarak al! Taamı iyice çiğne, çiğnemeden yutma! Diğer lokmaya elini uzatırken de besmele çek! Sofrada yalnız bile olsan, hep kendi önünden ye! Sofradakilerin yüzüne ve eline bakma! Daha fazla yemen konusundaki ısrarlara aldırış etme! ZARURET KADAR YE! Sofradan mideni doldurmadan kalk! Nimeti hazırlayana TEŞEKKÜR ET! Bu rızkı veren Allah’a (cc) GEREĞİ GİBİ ŞÜKRET! Günde iki öğün ye!”5

Asr-ı Saadet mutfağında, insanlar nefsin zevkleri hesabına göre değil, bedenin gerçek ihtiyaçlarının karşılanması ve ibadetlerle telezzüz edilebilmesi gayesiyle beslenirlerdi. Zaten çok yiyenlerin rehavete maruz kalıp, ibadetlerde tekasül ve vücut tembelliğine sebep olacağını öğrendiklerinden, yemeklere ilâç hassasiyetiyle yaklaşırlardı. Telezzüz-ü nefsanî için değil, ibadetlere sevk edecek bir enerji kaynağına olan ihtiyaçları gereği, ezvak-ı ruhaniyeye medar olacağından sofraya otururlardı. 

Teberrüken Rasulullah’ın (asm) sevdikleri bir taam olan HAZÎRA’nın tarifini de, yemeklerimizden Sünnet-i Seniyye sevabı hasıl olması düşüncesiyle alâkalarınıza takdim ediyoruz:

HAZÎRA 

Malzemeler: 

n1- 250 gram küçük küçük doğranmış yağlı koyun eti 

n2- 4 yemek kaşığı tam buğday unu

n3- 1.5 litre su

n4- 1 tatlı kaşığı kaya tuzu

Hazırlanması: “Koyun eti kavrulur. Ardından tam buğday unu eklenir ve bu haliyle kavrulur. Tencereye tuzlu su eklenerek karıştırılır. Daha sonra kaynayıp, hafif koyulaşınca ocaktan alınarak servis yapılır. Hazîra’nın etsiz yapılan çeşidine ‘ASİDE’ adı verilir.” 6 Kolay hazırlanan bu mugaddi peygamber taamını özellikle tavsiye ediyoruz.

SAĞLICAKLA KALIN 

3) Kemal ÖZER, Müslüman’ın Diyeti, s. 10 Hayykitap 2013.

4) A.g.e. s. 22.

5) A.g.e. s. 27. 

6) Ülkü M. SOLAK, A.g.e. s. 122.

Okunma Sayısı: 4348
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı