"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tıbbın gelişmesinde İslâm hekimlerinin rolü (1)

Feyzullah ERGÜN
22 Ekim 2018, Pazartesi
Tıp tarihi araştırmalarında, İslâm hekimlerinin Avrupa’daki bilimsel uyanışa kaynak olarak hocalık yaptığı ve Rönesans hareketinin uyanmasına ilham kaynağı olup ve beyin gücü desteği verdiği, inkâr edilemez bir gerçektir.

Endülüs ve Kuzey Afrika’daki Müslüman âlimler, usta çırak misali, din farkı gözetmeden, Avrupalı talebelerini, ilmin yüksek hakikatleriyle tanıştırdılar. İslâm âlemindeki bu ilim yuvalarında, öğretim dili Arapça olup, ilim arayıcıları için bu dil, tıp ilminin anahtarı durumunda idi. Özellikle tıp ilmindeki bu ilerlemelerin kaynağı İslâmiyetin, insaniyete rehber kitabı olup, beden ilmine de değer veren ve yönlendiren Kur’ân-ı Azimüşşan’dır. Bilimler tarihinde bilinen İslâm âlim ve hekimlerinin isimleri, künyeleri verdikleri eserlerle birlikte, tesbit edilmiştir. Bu ilim adamlarının kitapları 1000 yıldan fazla bir zamandan beri, arşivlerin raflarında yerini aldığı halde, ecdat yadigârı bu ilim hazinelerine, el sürülmediğinden, gereken faydalar da sağlanamamaktadır. Bir kısmına ulaşabildiğimiz bu kaynak kitaplardan, kabiliyetimiz nispetinde faydalanmaya çalışıp, ilgilenenlerin dikkatlerine takdim edeceğiz. Gücümüzün zorlandığı bu ağır yükün altından, bazı hakikatleri çıkarabilmek için, karınca misali bir şeyler taşımaya gayret edeceğiz. İlk önce tanıtacağımız, binlerce İslâm âliminden birisi olan, Avrupa ilim çevrelerinde Algizar adıyla bilinen Ebu Ca’fer Ahmed İbnü’l- Cezzar’dır.

İbnü’l Cezzar, 898 milâdi yılında hekimliğiyle tanınmış bir ailede, Tunus’un Kayrevan (Kartaca) şehrinde dünyaya gelmiştir. Çok başarılı bir hekim olarak yetişti. Kırktan fazla eser yazdığı bilinen İbnü’l Cezzar’ın çok zengin bir kütüphanesi bulunmaktaydı. 979 yılında arkasında tıp ilminde Avrupa’yı uzun yıllar etkileyen, Zadû’l Misafir ile Tıbbu’l Fukara’ vel Mesakin (Fakirler ve muhtaçlar tıbbı) gibi temel kitapları bırakarak, bekâ âlemine göçtü. İbnü’l Cezzar’ın, fikirlerinden faydalanacağımız kitabı, elimizdeki Tıbbu’l Fukara’ vel Mesakin’dir. “Bu eser kendi alanında farklı bir çalışma olup, tedavi olmada maddeten zorluk çeken fakir kimselerin, ucuz ve kolay şekilde nasıl tedavi olacaklarını anlatmaktadır. Sicilyalı mütercim Demetrius, Salerno tıp okulunda bulunduğu yıllarda, Constantinos Africanus’a ait olduğu bilinen ‘ Viaticum’ adlı eseri inceleyince, bunun aslında İbnü’l Cezzar’ın Tıbbu’l Fukara’ adlı eseri olduğunu tesbit etmiş ve Constantinos’un hırsızlığını ortaya çıkarmıştı. Zira Constantinos, aynı zamanda hemşehrisi de olan İbnü’l Cezzar’ın bu eserini önce Latinceye tercüme etmiş, sonra müellifin adını gizleyerek sanki kendisinin te’lifi imiş gibi sunmuş ve yıllarca bu eser, kendisine ait olduğu zannıyla Salerno Tıp Okulu’nda okutulmuştu. Ayrıca bu eser, asırlarca Paris ve Köln tıp okullarında okutulması zorunlu tutulmuş bir eserdir. Fakat bunun bir intihal olduğunun ortaya çıkması, İslâm dünyasından alınıp götürülen eserlerin durumunu ortaya çıkarması açısından, önemli bir olaydır.” 1 O tarihte, Avrupa’da benzeri yazılamadığından, bu eserinden başka, diğer kitapları için de aynı yola başvurulması acizliğine düşülüyordu.

İbnü’l Cezzar’ın tıp alanındaki yükselişi ve getirdiği yenilikleri, Tıbbu’l Fukara-i vel Mesakin kitabının giriş bölümünde dile getiren, Dr. Razi el Cazi ve Dr. Faruk Ömer el Asli bu konuya şu açıklamayı getirmektedirler: “En önemlisi, tıp ilmini çeşitli branşlara ayırmasıdır. Çocuk hastalıkları (pediatri), Gastroloji (mide hastalıkları), Geriatri (yaşlılık hastalıkları), Aromaterapi (koku ile tedavi), Üroloji (idrar yolları) ve değerli taşlarla yapılan tedavi metotlarıdır. Kendisi bu branşlarla ilgili eserler telif etmiştir. Nebât, hayvan ve madenlerden ilâçlar imal ederek, başarıyla uygulamıştır. İmal ettiği ve hastalarına uyguladığı ilâçların üzerine ‘TECRÜBE ETTİM, ALLAH’A HAMD ETTİM.’, ‘Hızla Tesir Eder, Menfaati Bulunmaktadır’ diye notlar yazardı. Muayenehanesinde bir odayı hasta muayenesine, bir odayı idrar yolları hastalarının muayene ve teşhisine ayırmıştı. Muayene işlemi biten hastanın reçetesini yazar ve tavsiyelerle, ilâçlarını almak üzere, eczaneye gönderir. Eczaneye de özel bir oda ayrılmıştır. Orada ayrıca tecrübeli bir görevli bulunmaktadır. Çok şefkatli ve yumuşak huylu olan İbnü’l Cezzar, hastalarından muayene ücretini almaz, yalnız hazırlanan ilâçların ücretini yardımcısı alırdı. Hastaların tedavisini en kolay şekilde ve az bir masrafla gerçekleştiriyordu. Tarihçi Yakut el Hamevi’nin belirttiğine göre; gerekli ilâçları fakir ve muhtaçlara karşılıksız, sadece Rıza-ı İlâhî için dağıtan bir yardımcısı bulunmaktadır. İbnü’l Cezzar’ın, hekimlerin mesleğe başlarken yaptıkları Hipokrat yemininden haberi var mıydı? Hastalık halinde hastalara karşı davranışı nasıldı? diye sorulacak olursa, bu yeminin hastaların uyulması gereken, sosyal hakları olduğu ve hastalıklarının tedavi edilerek, huzurlu bir insan olmalarını sağlayan, insanî bir faaliyet olarak yerine getirilmesidir; düşüncesiyle san’atını icra ettiğini bildirmektedir.” 2

İbnü’l Cezzar, bu kitabının yazılma amacını, şöyle anlatmaktadır: “Ne zaman ki, birçok fakir ve garibanın, Zadü’l Misafir adlı kitabımla, diğer eserlerimin ve daha başka müelliflerin yazdıklarını anlayıp, faydalanamadıklarını gördüğümde, sağlığı koruma kuralları (HİJYEN), hastalıklarından dolayı hissettikleri ağrılardan kurtulmaları ve sağlıklarına tekrar kavuşmaları, tedavi için gerekli ilâç ve maddeleri sağlamada çektikleri zorluklarla, kemiyet ve keyfiyetleri uygun olan hekimlerin az bulunuşu, hastalıkları tedavi etmede yaşanan zorlukların ortadan kaldırılması için, Tıbbu’l Fukara-i vel Mesakin’in yazılmasına ihtiyaç duyulduğundan, yazdım. Kısacası neler yiyip, içeceklerini ve devalarını tarif ettim. Bununla tıp ilmine, ilgi ve sevginin yayıldığını gördüm. Zadü’l Misafir adlı kitabımızda hastalıklar ve sebeplerini, belirtileri, pratik tedavi yollarını hekimlerin kolay uygulayacağı, halkın da faydalanacağı bu bilgileri yazarken, Calinos (Galen), Dioscorides gibi tabiblerin, bilgi ve tecrübelerinden faydalandım.” 3

Dikkat edilmesi gereken önemli nokta ise, Avrupa’da tıp ilmi bilinmezken, günümüzden 1000 yıl önce, hasta hakları, sosyal tıp ve tedavi yollarının fakirlere kolaylaştırılması meseleleri, İslâm hekimleri tarafından adaletli, şefkatli ve dirayetli metotlarla çözülmüş olmasıdır.

SAĞLICAKLA KALIN 

Dipnotlar:

1) Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA, İslâm Tıp Tarihi, s. 281, Akdem Yayınları 2016. 2) İbnü’l CEZZAR, Tıbbu’l Fukara-i Vel Mesakin, s. 24, Tunus İlimler Akademisi Beyt-el Hikme 2009. 3) Age. s. 76.

Okunma Sayısı: 2319
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı