"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Unutulan dahi hekim: Davûd-el Antakî (1)

Feyzullah ERGÜN
15 Ocak 2018, Pazartesi
Bereketli Anadolu coğrafyasında yetişip, değerli eserler veren sayısız âlim ve allâmelerin bir kısmı, asırların derin ilgisizliği ve değerlerinin anlaşılamamasıyla, ilim hazinesi olan kütüphanelerde el sürülmeden, saklı ve gömülü bulundurulmaktadır.

Oysa çağdaşları olan Avrupalı yazarların eserleri tercüme edilerek kültürümüze tanıtıldıkları halde, bizde yetişen yüksek dehâların eserleri kaybolmakta veya nisyan karanlıklarında, faydasız bekletilmektedir. Ne yazık ki, bu eserlerden asırlardır gelip geçen nesiller, faydalanamadıkları gibi, genç araştırmacıların da dikkatini çekmediği anlaşılmaktadır. Üzerinde duracağımız, Antakya’da yetişen ve yaşadığı zamanın ilim dünyasına şaheserler kazandırarak, iftihar kaynağı olan ve lâkin unutulan dâhî hekim Davud- el Antakî’dir.

Açık künyesi Davud b. Ömer ed- Darir el Antakî’dir. H. 950 (m. 1541) yılında Antakya’da dünyaya gelmiş, H. 1008 (m. 1599) yılında da Mekke-i Mükerremede vefat etmiştir. Gözleri doğuştan amâ olduğundan ‘Ekmeh’ ve ‘Darîr’ lâkaplarıyla anılmıştır. “Babası Habib-i Neccâr köyünün ağası olan Ömer Ağa, çok hayırsever bir kimse idi ve Habib-i Neccâr Türbesi’nin yanında yaptırdığı misafirhanede yolcuları ağırlar, fakirlerin de ihtiyaçlarını karşılardı. Davud yedi yaşına kadar yerinden kalkamayacak derecede sakattı, bundan dolayı kendisine bakmakla görevli bir uşak her gün onu bu misafirhaneye getirip bırakırdı. Burada akşama kadar ilim adamlarıyla beraber bulunan Davud, onlardan birçok şey öğrendi ve bu sırada Kur’ân-ı Kerîm’i de ezberledi. İranlı bir tıp bilgini olan Muhammed Şerif, bu yıllarda Antakya’ya geldi ve misafirhanede ona ders verdiği gibi tedavisi ile de ilgilenerek, iyileşmesini sağladı. Antakî daha sonra aynı hocadan mantık ve matematik okudu ve Farsça öğrendi; hocasının tavsiyesi üzerine yunanca’ya çalıştı. Muhammed Şerif’in Antakya’dan ayrılmasından ve babasının ölümünden sonra seyahate çıktı.” 1 

Bilâdüşşam denilen bölgenin şehirlerinde, ilim araştırmalarına başlar, 27 yaşında Şam’da iken meşhur eseri ‘ Tezkiretû ûli’l elbâb vel câmi’ li’l acebi’l ûcab’ diğer adıyla Tezkire-i Davud’u üç cilt halinde yazmayı devam ettirir.

Bir zaman kaldığı Dîmeşk’ten (Şam) ayrıldıktan sonra, Kahire’ye gider. Zâhiriyye Medresesi’nde ders okutur ve hasta tedavi ederek, hekimlik icra eder. Tamamladığı bu kitabında, tıb ilminin bazı sırlarını açıklamış ve 1712 ilâcın tarif, tasnif ve tesirlerini kaydederek, insanlık âlemine ve tıb tarihine hediye etmiştir. Bu ilâçların çoğu kendi tecrübelerine dayanmaktadır. Davûd- el Antakî’nin, tıbla ilgili 29, felsefe, geometri, astronomi, fizik, mantık, ahlâk ve edebiyat alanlarıyla ilgili 23 olmak üzere, toplam 52 eseri bulunmaktadır. Ansiklopedik kapasitede bir âlim olup, dehâ derecesinde eserler telif ettiğinden ‘UCÛBETU’D- DEHR’ (zamanın hârikası) olarak meşhur olmuştur. Yaşadığı 58 yıla, 52 kitabı sığdırabilen, bu dahî İslâm hekiminin “kör olduğu düşünüldüğünde, onun kendisini farklı alanlarda geliştirmesi, o alanlarda bazıları birden fazla cilt olacak şekilde eserler vermesi, daha da anlamlı bir hal almaktadır. Çünkü, onun bu alanlarla ilgili kitapları nasıl okuduğu, bitkilerin özelliklerini görmeden nasıl sayabildiğini, yaptığı ilâç karışımlarını nasıl ayarlayabildiği gerçekten çok şaşırtıcı bir durum olarak dikkati çekmektedir. Ayrıca Davûd- el Antakî, ilk defa Sifilis’in (frengi) civa ile tedavi edilmesinden bahsetmiştir. Yine ilk defa Gonore yani belsoğukluğu için ‘DÂÜ’L- NOKTA’ terimini kullanmıştır. Gonorenin sebebi, GONOKOK ismi verilen, yuvarlak kahverengi bakterilerdir. Görmeyen birisinin, sözü edilen bakterilerin yaptığı, bu kahverengi noktaları seçmesi (ancak mikroskopla teşhis edilebilir) ve isimlendirmesi şaşırtıcıdır.” 2 Bütün bu eserler ve özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, iki gözü görmeyen bir insanın, ilmî araştırmaları ve tecrübeler sonucu elde ettiği ilâçlar ve tedaviler, ancak ve ancak Şafî-i Hakiki’nin (cc), ŞAFÎ ve MUAFÎ esmâsına, kerametli bir ayinedârlıkla ve izn-i İlâhî’nin keremiyle izah edilebilir. Yoksa, akıl ve mantığın sınırlarını aşmaktadır. Maddî gözü kapalı olsa da, kalb gözü açık olduğundan, birçok gözü görenden daha çok, hazineler değerinde ilim meyvelerini insanlığın hizmetine, hiçbir karşılık beklemeden, ilim aşkı ve Rıza-ı İlâhî yolunda sebil gibi dağıtmıştır.

Davûd- el Antakî tıb ekolünde, “nebatât tıbbı (fitoterapi), tıbbın temelini teşkil eder. Nebatâtın bu faydalı özellikleri ve insan sağlığına desteklerinin bilinebilmesinin üç kaynağa dayandığını belirtmektedir. Bunlar sırasıyla, bazı enbiya’lara vahiy yoluyla (nebatât hakkında ilk vahiyler, Hz. Adem, Hz. İdris, Hz. Nuh ve Hz. Süleyman’a (as) nazil olmuştur.), ikincisi kalbe gelen ilhâm-ı Rabbanî, üçüncüsü de sadık rüyâlardır. Bunlara tecrübeyi de ilâve ederek, tabib hastalıklara faydası sabit olmuş ilâçların kullanılmasına dikkat etmelidir. 

Mahlûkatı manâ-i harfî gerçeğiyle tefekkür ederek, ilm-el yakin penceresinden değerlendirdiğinde: 

‘Her türlü noksandan münezzeh olan, Hâlık-ı Külli Şey’in (cc) şânı ne yücedir. Yarattığı her hastalığa muhakkak bir ilâç ve devâ hazırlamış ve insanları bu ilâçlara yönlendirmiştir. Kırmızı pancarda olduğu gibi, yeşil yaprakların köklerinden, kırmızı yumru kökler yaratması, kalb ve damar hastalıklarına olan faydasıyla ispatlanmıştır. FESÜBHANALLAH EL HÂLIK EL VEHHAB.” 3 diyerek tıb ilmini, iman hakikatleriyle harmanlamıştır.

Sağlıcakla kalın

Dipnotlar:

1) TDV. İslâm Ansiklopedisi, c. 9, s. 26-27.

2) Yrd. Doç. Dr. Meryem ARSLAN, Ç.Ü.S.B. Enstitüsü Dergisi sayı. 2 s. 3 2016.

3) Davûd- el ANTAKÎ, Tezkire-i Davûd, s. 6, Şirket Şerif el Ansarî, Beyru.

Okunma Sayısı: 4432
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı