“Tevekkül” ne güzel bir kelime. Yaratıcına güvenmek, ona dayanmak, işlerini onun takdirine bırakmak...
Ne güzel demiş Veysel Karani, “İnsanlığı aradım; bunu doğrulukta gördüm. Gönlüm ululuk istedi, bunu kanaat ve tevazuda buldum. Övünmek istedim, bunu huyda ve benlikte küçülmekte buldum. Gönlümün gani olmasını aradım, bunu tevekkülde buldum.”
Tevekkül, insanı Allah’a yaklaştıran en güzel ibadet...
Günümüzde gençlerin belki de en çok uzaklaştığı ibadet tevekkül...
Gençlerdeki geleceğe dair endişelerin, korkuların nedeni, Allah’a karşı duyulan güvendeki eksiklik, tevekkülsüzlüktür. Mü’minin tevekkülle kavradığı sır, her maddenin, her canlının, varlığın Allah’ın kontrolü altında olduğu ve O’nun izni ve bilgisi dışında hiçbir şeyin gerçekleşmediği sırrıdır. Peki gençler iman eksikliğinden mi bu tevekkülsüzlüğe düşüyor? Yoksa önce tedbir alayım derken bütün yükü mü üstüne alıyor?
O halde doğru tevekkül nasıl olacak? Bunun tarifini Risale-i Nur’da Üstad Hazretleri en doğru şekilde yapıyor: ”Tevekkül, esbâbı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbâbı dest-i kudretin perdesi bilip riâyet ederek; esbâba teşebbüs ise, bir nevi duâ-i fiilî telâkkî ederek; müsebbebâtı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri O’ndan bilmek ve O’na minnettar olmaktan ibârettir.”
Yaptığı her işte, fiilde, olayda Allah rızasını gözetmeye çalışan gençlerin Allah’tan ümidini kesmeyerek, önüne gelen fırsatları önce tedbir alarak, sonra tevekkül ederek değerlendirmesi gerekiyor. Yoksa ya elindekilerden olabilir ya da o fırsat eline hiç gelemeden gidebilir. Buradaki ince çizgi önce tedbir sonra tam teslimiyet tam tevekkül...
Hakikî tevekkül edebilen kul olabilme duâsıyla...